Aylar sonra dışarı çıktım. Maskemi taktım, kalabalığa karışmadan yol kenarından aşağı kadar inip geri dönerim diye düşündüm. Geçtiğimiz bu süreçte, hiçbir nedenle dışarı çıkmadan ‘#evdekal’ sürecini ben de herkes gibi geçirmeye çalışırken, o gün ilk defa kısa bir hava alma hevesiyle çıktım yola. Yaklaşık iki km. kadar yürüdüm. İlk şoku da trafikteki yoğunluğu görerek yaşadım. […]
Aylar sonra dışarı çıktım. Maskemi taktım, kalabalığa karışmadan yol kenarından aşağı kadar inip geri dönerim diye düşündüm. Geçtiğimiz bu süreçte, hiçbir nedenle dışarı çıkmadan ‘#evdekal’ sürecini ben de herkes gibi geçirmeye çalışırken, o gün ilk defa kısa bir hava alma hevesiyle çıktım yola. Yaklaşık iki km. kadar yürüdüm. İlk şoku da trafikteki yoğunluğu görerek yaşadım. Normalde bu çevrede bu kadar trafik oluyor muydu onu bir düşündüm. Kısa zamanda unutmuş olamam, herhalde böyle değildi diye de içimden geçirdim. Gördüklerim, uzun zamandır evde kapalı kalmış olmanın dışardaki yan etkileri gibiydi sanki. Yoğun trafik içinde o güne kadar duymadığım ardı arkası kesilmeyen korna sesleri ve insanların birbirine tahammülsüzlüğü. İftara az bir zaman kalmasının telaşı diye düşünüyorum. Ancak içinde bulunduğumuz hoş görü ayında insanların daha anlayışlı olması gerekmez mi diye de sormadan yapamıyorum. Bu ayda nefsi terbiye etmekse önemli olan; empatiyi, hassasiyeti, birbirimize karşı anlayışı daha çok yaşamamız gerekmez mi? Ayrıca dünyaca geçtiğimiz bu zorlu süreçte, birbirimizi anlayarak sarılamaz mıyız en sıkısından? Bu zaman da en çok yakındığımız şeylerden olmadı mı birbirimizden uzak kalmamız?
Sonra arabalardan gelen yüksek sesli arabesk ağırlıklı müzikler. Bu süreç belki de insanları arabeske bağladı diye düşündüm gülümseyerek. Korna sesleri, yüksek sesle dinlenen müzikler ve akşam üzeri iş çıkışı hengamesi beni biraz ürküttü açıkçası. Evdeki dingin havaya kapılmışım anlaşılan. Üzerimde biraz stres yarattı bu ortam. Aylar sonra dışarı çıkıp hava almanın bu denli stres yaratacağını bilseydim adım atar mıydım diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi. İnsan özlem duyduğu ve daha önce alışık olduğu bir durumdan böylesine sıyrılabiliyormuş demek ki. Ama atmam gerekiyormuş o adımları. Neticede hayatta bir şeyleri daha iyi anlamak, öğrenmek, deneyimlemek adına adım atmak gerekiyor.
Bazen içeriye atarsın adımlarını, bazen dışarıya… Bazen dışa atılan adım içeriye değer, dokunur, içe atılan adım dışarıya… Kendi iç terazimizi kurarız belki de. Dengede kalmanın sırrını fısıldar gibi adım adım öğreniriz. Hava almak için çıktığım yolda en sevdiğim şey, zihnimin de hareket halinde olması. Benimle yuvarlanıp gelen duygu ve düşünce cümbüşü eşlik ettiğinde dışa attığım her adımın kendimden içeri atılan adımlar olması değer katar yoluma…
Kinsun’un ‘Yol Senin İçinde’ kitabında; “Kaç adım attın kendinden içeri?” diye müthiş bir soru sorar. Sahi kaç adım attın kendinden içeri?
“Kaç adım attın kendinden dışarı” der bir de. Bu güzel sözlerle buluşunca, aklıma peşi sıra gelen sözlerle dans pistine çıkıveririm. “Bin kilometrelik bir yolculuk ilk adımla başlar.” demiş Lao Tzu. Yaşam ardı arkası kesilmeyen dersler sunar önümüze. Önce yaşarız sonra görüp deneyimleriz ve yaşadıklarımızı uygulamak için adım atmak kalır geriye. Yapacağımız tek şey adım atmak!
Bir şeyin iyi veya kötü, doğru veya yanlış olabileceğinin tahminini oturduğumuz yerden yürütmekle, bunun kararına yolda ulaşmak da çok ayrı iki olgudur. Biri hayatının akışını varsayımlarla belirlerken, diğeri hayatın içinde sahne alıp oyununu belki de doğaçlama sergilemeni sağlar.
Saate bakıp iş çıkışına denk geleceğimi düşünüp vazgeçseydim, içimde kalacaktı aylar sonra dışarıyla temas kuramamak. Gözlemleme, anlamlandırma, değerlendirme şansımı kaybedecektim. Bu yazıyı yazamayacaktım mesela. Adım atmanın değerini bu kadar basit görünen bir konuyla pekiştiremeyecektim.
Dışarının bu hali benim içerimi yormuştu biraz da. Döndüm geri aynı yoldan ve evin yolunu tuttum. Giderken tabiri caizse ‘köyden şehre ilk defa gelen’ biri gibi bocalayarak, tedirgin, aynı zamanda korna seslerinden ürkerek yürümeye çalışırken; yere atılan çöplere dikkat edememiştim. İşte bu beni üzdü! Elleri temizleyen ıslak mendiller caddeleri kirletirken, şu soruyu sorma ihtiyacı hissettim: “Temizlediğimiz ellerimizse, kirlettiğimiz hangi uzvumuz acaba?” Şehrin kiri de pası da biziz aslında. Köylerin, kentlerin, yolların, kaldırımların, gökyüzünün, denizlerin, dünyanın… Nefes veren, bize yaşam soluğu üfleyen her şeyin…
Evde kalma sürecinde doğanın özgürleşmesi anlamında da bazı değişimler oldu yerkürede. Fabrika bacalarından çıkan gazların ve trafik yoğunluğunun azalmasının etkisiyle hava kirliliği hissedilir seviyede azaldı. Her yıl turist akınına uğrayan Venedik kanalları temizlendi. Kaldırımların arasında çiçekler, bitkiler açtı. Yunus balıkları kirlilikten dolayı uğramadığı bölgelerde görülmeye başladı. Doğa artık daha özgürdü ve biz bunlara şahitlik edebildik evlerimizden. Bir şeyleri daha iyi idrak edebildik. Bu güne kadar yaşadıklarımızı, deneyimlediklerimizi ve derslerimizi, gördüğümüz şeylere tekrar gözlerimizi kapamadan düşünerek; iyiye ve güzele doğru atacağımız adımlarımızı daha sağlam atalım.
“Kendimizden başka bir canın iyiliği için hayata yalvardığımızda doğuyordu insanlığımız.”
Eve yaklaşmıştım. Kaldırımın kenarında bir kuş gördüm. Cansızdı. Uçmak için yaratılan kanatları artık hareketsiz gövdesinin yanına uzanmıştı. İçimi acıtan bu sahneye içimden dökülen bu dizeler eşlik etti.
Kanatları doğa annenin ellerinde can verirken bir kuşun,
Ellerimizde çırpınan insanlığımıza yeniden can, heyecan ver.
Umut doğur dünyamıza,
Kirlenen dünyanın, temizleyen elleri olalım.
Şefkatinde uyanmamızı sağla.
İçimizden yansıyanlar, dışımıza ışık olsun.
Önce kendi güneşimizi keşfedip sonra doğanın tertemiz gölgesinde,
Serin sularında, yüreğimizi okşayan rüzgârlarında dinlenmeyi,
Sevgiyle öğrenmeyi, eksiltmeden vermeyi,
Tüm canların ve canlıların iyiliği için vicdanımıza kuvvet ver Tanrım.
Fatoş YILDIZ
Kaç adım mi attim!!!? Bilmem hiç saymadim, kendime yolculuğum dünyaya geldiğim gunden beri devam ediyor,bilmiyorum ne haldeyim bu uzun ince yolda gidiyorum gündüz gece… Bu guzel yaziyi yazan kendine giden yolcuya merhaba?♂️Evet,attigimiz her adimda aslinda kendimize giden yolda yuruyoruzdur,inisteki kalabalik ve curcuna zerdusun pazar yeridir,zihnimizi mesgul etsede ruhumuzun dengesini, sineklerin soktuğu o pazar yerinde kurariz,kendimize giden yolda pazar yeri bizim icin bi okuldur orada ogrenir ve ulastigimiz bilgelikle de mezun olur ruhumuz dengede bütünlüğe ve sonu olmayan özgürlük denen seruvenin icinde aşk la yol aliriz kendimize..sevgiyle ol guzel ruh???☀️??
“Pazar yeri” benzetmesi enfesti ? Kendimize giden yolu daha anlamlı kılmlak adına, attığımız adımların farkındalığıyla yürüyeceğimiz keyifli yollarımız olsun, sevgiler???
Temizlediğimiz ellerimizse kirlettiğimiz hangi uzvumuz? Ne çok doğru, hayatı yaşıyoruz;ama teraziyi bir türlü tutturamıyoruz. Bu laf önce kendime, dengesiziz, dengesizim… Ne yürekli bir yazı olmuş, ben de aynı hislerdeyim Fatoşcum. Bu arada gönlünden süzülen son dizelerine teşekkür ederim.
Çok teşekkür ederim Melda’cım, içselleştirerek okumuşsun senin de yüreğine sağlık??Yazarken benim de ilk dokunuğum kişi ‘kendim’ oluyorum. Kendimizden başlayıp farkındalığı bir kişiye dahi ulaştırabilirsek ne mutlu bize diye düşünüyorum?
“Yürümenin Felsefesi” diye bir kitap okumuştum seneler önce.
Çok keyif alamadığımı söylemek isterim bir kaç yer dışında.
Senin yazın o kitabın eksik sayfaları gibi olmuş, bu yazı da olsa benim gibi okuyucular daha memnun olurmuş.
Nefis sorular var yazının içinde.
Kinsun’un sorusu ile Lao Tzu’nun cevabına bayıldım.
Fakat senin sorduğun şu soru da resmen mest oldum.
“Temizlediğimiz ellerimizse, kirlettiğimiz hangi uzvumuz acaba?”
Bunu bence duvar yazısı yapsınlar.
Baktıkça belki, gerçekten insan olabilmeyi anımsarlar.
Emeğine sağlık canım Fatoş’um.
Kalemine sağlık.
Yine nefisti.
♥️♥️♥️♥️
Sahi
Yorumumu okudum da kalpten sonra ki “sahi” kelimesi oraya nasıl yazılmış gerçekten hiç bir fikrim yok :))
En azından uyak sıkıntısı olmadığı memnunum.
Bknz.
Nefisti/Sahi :))
Ah ne diyebilirim ki bu yorumun altına. Benim duvarlarımda da sizin gibi değerli CANların hayatıma kattığı anlamlar asılı??
‘sahi’ye gelince, vardır bunun da anlatmak istediği bir şey mutlaka. Yazdım bir köşeme♥️