Lori Schiller’ın yazmış olduğu bu kitap psikoloji sevenler için olmazsa olmaz bir kitaba dönüşecek. Aslında Davetsiz Sesler ve Sessiz Oda aynı kitap. O yüzden hangisini bulursanız okuyabilirsiniz. Yazar burada kendi hayatından yola çıkarak insanlara umut olmayı hedefliyor. Ben başardım o zaman sizde başarabilirsiniz, umudunuzu kaybetmeyin diyor. Bu kitabı okurken kendi mental durumunuzu sorgulayacaksınız. iliklerinize kadar […]
Lori Schiller’ın yazmış olduğu bu kitap psikoloji sevenler için olmazsa olmaz bir kitaba dönüşecek.
Aslında Davetsiz Sesler ve Sessiz Oda aynı kitap. O yüzden hangisini bulursanız okuyabilirsiniz.
Yazar burada kendi hayatından yola çıkarak insanlara umut olmayı hedefliyor. Ben başardım o zaman sizde başarabilirsiniz, umudunuzu kaybetmeyin diyor.
Bu kitabı okurken kendi mental durumunuzu sorgulayacaksınız. iliklerinize kadar karakterlerin hissettiklerini hissedeceksiniz. Ayrıca psikiyatri dünyasındaki ilk yöntem ve teknikler hakkında bilgi sahibi olacaksınız. Birçok hasta hakkında gözlem yapma şansınız olacağı için kitap sayesinde hastaların aslında nasıl olduğuna dair bir fikriniz olacak.
Şimdi gelelim birkaç alıntıya:
”Zamanla ruh halim değişmeye ve parıl parıl gördüğüm bu hayat kararmaya başladı. Geçmişi hatırladıkça hislerim şimdiki zamanla karışıyordu. Sonra yavaş yavaş berbat düşünceler aklıma geldi. O yaz beni neden bırakmıştı? Neden onun için iyi olamamıştım? Belki yeterince güzel, zarif ve tutkulu bir kız olmamamdan kaynaklanıyordu. Belki de gerçekten çok çirkindim ya da çirkinden daha fazlası. Belli ki şişman ve iğrençtim, aşık olunacak biri değil ama sadece dalga geçilebilecek bir obje olarak görüyor olmalıydı beni. Evet, tam anlamıyla böyleydim. Etrafımdaki herkes beni sevmekten çok uzak benimle dalga geçiyorlar, yüzüme karşı benimle alay ediyorlardı.”
”Yaşadığım bu zorlu yolculuğu anlatmak istiyorum, çünkü hayatın benim şizofrenik beynimin içinde nasıl olduğunu, bunu hiç yaşamamış olan insanlara göstermek ve hala bununla savaşan hastalara da bir çıkış yolunun bulunabileceği konusunda umut vermek istiyorum.”
”Bizim okulda bir kız vardı, bir gün delirip -en azından insanlar öyle düşünüyordu- bütün odasını darmadağın etmişti. Sonra okuldan iki haftalığına yok oldu. Geri döndüğünde ona yardımcı olmak istedim, ona neler olduğunu öğrenmek istiyordum. Ama bunu nasıl karşılayacağını bilmiyordum. Ayrıca başka insanların da bana nasıl bakacağını bilmediğim için buna cesaret edememiştim. Herkesin ondan kaçtığını ve ona sanki her an patlayacak bir bombaymış gibi davrandıklarını gördüm. Onun durumu beni kesinlikle kendi sırrımı saklamam konusunda ikna etti. Deli olmak istemiyordum. Insanlar böyle kişilerden çekiniyorlardı. Korkuyorlardı. Daha da kötüsü beyaz önlüklü adamları getirip, onları deli gömleklerine sarıp akıl hastanelerine yolluyorlardı. Bunun bana olmasına izin veremezdim.”
”Her zaman bütün her şeyi içime atıyorum, iyi şeyler yerine hep kötü şeyler düşünüyorum, paranoyak bir haldeyim.”
”Onun dediklerini yapamazdım, yapamazdım işte. Bana kimseye değil sadece Tanrı’ya ait olan sorumluluklar yüklüyordu. Nasıl yapabilirdim? Sadece on yedi yaşında olan ben bütün bir dünyayı tek başıma nasıl kurtarabilirdim ki?”
”Hatta bazen sinirlerimin yıpranmasından ötürü gülmeye başladığım da olurdu ama genellikle insanlar bunu fark etmemiş gibi görünürlerdi.”