Karanlık, ışığın olmadığı yerdir aslında… İnsan, karanlık yanlarını aydınlatmak isterken bir küçük, ufak, minik detayı atlayabiliyor. Karanlığı her aydınlatmaya çalıştığında, ışıkla birlikte gölgen de ortaya çıkacak. Fakat gölgesi arkada kaldığı için çoğu zaman, fark etmiyor insan. Onun aklında olan aydınlanma, tamamen pirüpak ve kusursuz olduğu hali ile buluşmak. Halbuki, gerçek aydınlama belki de hepsinin sana […]
Karanlık, ışığın olmadığı yerdir aslında…
İnsan, karanlık yanlarını aydınlatmak isterken bir küçük, ufak, minik detayı atlayabiliyor.
Karanlığı her aydınlatmaya çalıştığında, ışıkla birlikte gölgen de ortaya çıkacak.
Fakat gölgesi arkada kaldığı için çoğu zaman, fark etmiyor insan.
Onun aklında olan aydınlanma, tamamen pirüpak ve kusursuz olduğu hali ile buluşmak.
Halbuki, gerçek aydınlama belki de hepsinin sana ait olduğunu ve senin bir parçan olduğunu kabul etmekten geçiyor.
Onların arasında bir ayrım yapmadan, iyi halim kötü halim diye bir kayırma yapmamaktan geçiyor.
Çok da haksız değil insan aslında tertemiz haliyle buluşmak istemekte.
1- Buna inanmayı seçiyor, 2- Buna inandırılıyor.
İyi hayat, güzel hayat, kolay hayat vaadine kim inanmak istemez?
Ve aklında inanmak ve inandırılmak istediği hayatın öyle olmadığını her gördüğünde, bir defa daha hayal kırıklığına uğruyor.
Konunun özüne inmek yerine, arkasına bakmadan bırakıp gitmek istediği gölgesi bir bakmış ki onu her an takip ediyor.
Ya arkasına dönüp bakmayı seçecek insan, ya da aklında inanmak istediği ve hiç bir zaman ulaşamayacağı ‘’iyi’’ halinin peşinden gitmeyi.
Ve seni kendi gölgenle buluşturmayan her iyi olma girişimin, bil ki sadece seni konunun etrafında dolandıracak…