Orhan Veli Kanık 13 Nisan 1914 yılında İstanbul’un Beykoz semtinde dünyaya gözlerini açar. Garip akımının öncüsü olan Orhan Veli, o zamanın garipsediği şiirleri yazar. Yazdığı şiirler genel kabul görmüş şiirlerin dışındadır. Ne aruz ölçüsüne sığar ne de hece ölçüsüne. Bir garip Orhan Veli… Şiirin Arka Bahçesi Kendisinden küçük iki kardeşi daha vardır. Erkek kardeşi Adnan […]
Orhan Veli Kanık 13 Nisan 1914 yılında İstanbul’un Beykoz semtinde dünyaya gözlerini açar. Garip akımının öncüsü olan Orhan Veli, o zamanın garipsediği şiirleri yazar. Yazdığı şiirler genel kabul görmüş şiirlerin dışındadır. Ne aruz ölçüsüne sığar ne de hece ölçüsüne. Bir garip Orhan Veli…
Kendisinden küçük iki kardeşi daha vardır. Erkek kardeşi Adnan Veli Kanık, Orhan Veli’nin çok yönlü sanat kişiliği hakkında şunları söyler.
Okullar tatil olunca, yazı geçirmek için her yıl Boğaziçi’ne gelirdik. Bir gün Beykoz’daki evimizin bahçesinde, tiyatro açmak fikri Orhan’ın aklına geldi. Ama sahne ve tribün yapmak, masrafa bağlıydı. Orhan da bu niyetinden bir türlü vaz geçmiyordu. Civardaki bir odun ardiyesinden ince sırıklar çalarak bir sahne hazırladık. Tanıdık bir kahveciden elli iskemle ile bir lüks lâmbası kiraladık. Orhan’ın bir gecede hazırladığı üç perdelik bir dramı, iki gün içinde sahneye koyduk. Kılık kıyafet tedariki için topumuz birden seferber olduk. Komşulardan cübbe, sarık, topladık. Temsil başarı ile sona erdi. Orhan o gece çok heyecanlıydı. Daha o yaşlarda, sanatın doyulmaz tadına ulaşmıştı. Sonraları kendini şiire verdi. Divan şiirini, aruz kalıplarını iyi bilirdi. Yanında hiç falso yapmaya gelmezdi. Bu yüzden bir gün, dokuzuncu sınıfın edebiyat hocasını, öteki öğrencilerin yanında mahcup etmişti. İlkin
Oktay’la sıkı fıkı arkadaş oldu. Sonraları da Melih’le tanıştı. Mektepte iken, ‘Sesimiz’ adlı derginin çıkmasında arkadaşlar ile beraber gece gündüz çalıştı. Üniversite hayatı, Orhan’ın yavaş yavaş, kendi gerçek hüviyetini kazanmaya başladığı tarihlere rastlar. Hem hece ile hem de aruzla durmadan yazardı. Bir gün Köprüde Orhan’la beraber, edebiyat fakültesindeki arkadaşlarından Meliha Yakup adında bir tanıdığına rastlamıştık. Kızcağızın yeşil bir ceketi vardı. Orhan ayak üzeri hemen, şu beyti düzdü:
Meliha Yakubu;
Ol yeşil hırkayla dervişâna benzettim seni1
İlköğrenimine Galatasaray Lisesi’nde başlar. Edebiyata olan tutkusu o günlere kadar uzanır. Okulda boş zamanlarını kütüphanede kitap okuyarak geçirdiği görülür. Orhan Veli’nin edebiyata olan ilgisini fark eden öğretmeni Sedat Bey, onu hem daha fazla okumaya hem de bu alanda eserler vermeye teşvik eder. Yazdığı ilk öykülerden biri, Çocuk Dünyası dergisinde yayımlanır.2
Babasının işlerinden dolayı aile Ankara’ya taşınır. Orhan Veli o yıllarda nesirle de uğraşır ancak asıl meşgalesi şiirdir. Üniversiteyi okumak için yeniden İstanbul’a gelir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne kaydolur. 1935 yılında üniversiteden mezun olmadan ayrıldığı, kaynaklarda belirtilmektedir. 1937 yılında yeniden Ankara’ya döner. PTT Umum Müdürlüğünde memuriyete başlar.
İlk şiirleri Varlık’ta Aralık 1936’da yayımlanır:”Oaristiys “, “Ebabil “, “EIdorado”, “Düşüncelerimin Başucunda”, O sıralarda şair kadrosu zayıflayan dergi yeni bir atılıma hazırlanmaktadır. Şu açıklamayla sunar bu yeni şairi “Varlık’ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayılarımız onun ve arkadaşları Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Mehmet Ali Sel‘in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir.” Açıklamada adı geçen Mehmet Ali Sel de Orhan Veli’den başkası değildir. Kimi denemeleri için ardına gizlendiği takma bir ad. Üstelik ilk şiirler hiç de yeni bir hava getirmemektedir. Fransız şairlerinden Baudelaire’in, Türk şairlerinden de Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Ahmet Muhip Dranas’ ın etkisi sezilir şiirlerinde. Söz gelimi,”EIdorado” da çizilen dünya, Ahmet Haşim’in şiirlerindeki dünyayı hatırlatır: Müthiş dünyasıyla uykuma ilk girdiği yer/ Gülümsüyor mavi bir ay ışığında kamış /Göllerin şekil dolu derinliğine dalmış/Vuslatın havasını çevreleyen iğdeler. 3
Dostlarından Melih Cevdet anlatıyor: Orhan Veli “fakir fukara ile, boyacılarla, garsonlarla, işçilerle gerçekten dostluk ederdi. Harpten önce bir gün fakir bir işçi le tanışmıştık!
Montör Sabri, Sarhoştu, koltuğunda iki okka ekmek vardı. Boyuna evine geç kaldığından bahsediyor, ama bir türlü evin yolunu tutamıyordu. Ertesi gün, Orhan, Montör Sabri şiirini yazdı:
Daima geceleyin
Ve daima sokakta
Ve daima sarhoş konuşuyoruz.
O her seferinde,
“Eve geç kaldım” diyor.
Ve her seferinde Kolunda iki okka ekmek.
Geçen gün bir lokantada Orhan’ı gördüm. Yanında bir ayağı kesik bir adam vardı. Tatlı bir muhabbete dalmışlardı. Orhan beni görünce, Montör Sabri’yi tanımadın mı? dedi.”4
Her duygu, her olay, Orhan Veli’nin şiirine konu olabiliyordu. Sokaklardan, köprülere, mevsimlerden bulutlara kadar. Şiirleri adeta bir karakterin aynasıdır. Bir şiirinden bir öykü çıkarabilirsiniz. Şiirin arka bahçesi Orhan Veli’de sınırsızdı ve belki de şiirle öykünün onun şiirlerinde iç içe geçtiğini söyleyebiliriz.
Bu şairin kendi öyküsü olabilir, şiirin anlatmak istediği öykü olabilir. Fakat biz şiirin bir öykü olmasını her zaman yadsırız, öyküyü küçümsediğimizden midir, şiiri önemsediğimizden midir, nedendir, hep kaçarız. Bu kaçıştır ki, çoğu şeyi anlatmamızı da engeller. Orhan Veli’yi üne kavuşturan “Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” dir. Bu, öyle ahım, şahım bir dize değildi. Gazeteci deyimini kullanayım, Orhan Veli, manşetlik bir söz etmişti. Başta edebiyatçılar olmak üzere hemen herkes de bu dizeyi manşete çıkarmıştı. Orhan Veli’den önce böyle manşetlik söz eden kimse yok muydu? Dolu vardı… Orhan’ın dizesi manşete çıkmıştı, öyle ise bu konuşulacaktı, yazgısı idi. 1938 yıllarına doğru uzanacak olursak, o günün koşulları içinde, kişinin başını derde sokmayan şeyler tartışılırdı. Bir devlet büyüğünün İstanbul’u ziyareti manşete çıktığı gibi, belediyenin çöpleri kaldıramaması da manşetlik olurdu. Bir şiir, bir dize ne diye manşetlik olmasın?5 demektedir Mehmet Kamal.
Ece Ayhan, Papirüs Dergisin, Ocak 1967 sayısında, Orhan Veli için şunları söyler; Orhan Veli’yi bir resim olarak düşündüğüm zaman; bir bir yerleşiyor karton üzerine, uyanık renkler, çizgilerinden dışarı taşmayan lekeler, belirli bir görünge içinde. Bir suluboya çalışması, aquarelle, gouache. Ozan, kendinin ve toplumunun öznel bir yorum sapkınlığıyla bir gravürü bile olmak istememiştir her nedense. Geçelim uç soyut dokuları, boyamaları. Böylesi bir öznelliğin giderek kendini nesnel kılabileceğini kuramamıştır ki. Kişi, kitapların, dışına ve karşısına düşebilmelidir. Yine aynı derginin aynı sayısında Edip Cansever de Orhan Veli’i için şu düşünceleri dile getirir. Yaşatılan insandan yaşayan insana… bunu ilk sezen şairlerden biri de Orhan Veli.
“Şairce yaşama’nın” sabahında en erken kalkan akşamlar içinde bir aksam da en erken uyuyup göçen gene o. Issızlığını kuşanmış, rengim unuttuğu gömleğinin içinde, bir çatlaktan sızar, yoğun bir siste dagılırcasına acı bir ürperti, bir çeşit İsasılık var onun bu dünyadan geçişinde. Ve sıcak bir ünlem: şiir. . . Önce görünmeyen, akılcı bir dayanışmayla saçmanın sınırına getirip bıraktığı şiirler. Ama saçmayla bir çiftleşmesi olmadan, kendini ona adamadan. Küçük insana avuntular, doğaya kan ve., tırnaklarından gözbebeklerine kadar şiirsel bir duruş. İçkiyi, silahı, kitabı, sokağı, yağmuru, aklınıza ne gelirse onu, şiirce durduran bir yüz, Orhan Veli yüzü.
Orhan Veli bir akşam Ankara’da belediyenin açtırdığı bir çukura düşmüştü. Başından yaralanmıştı. Birkaç gün sonra İstanbul’a geldi. Başı ağrıyordu. 15 Kasım günü yığıldı kaldı. Hemen hastaneye götürüldü. Hani çok içiyordu ya ondan, alkol teşhisiyle tedaviye alındı. Oysa Orhan Veli beyin kanaması geçiriyordu. O gece öldü. Cebinden, Türk pirinin temellerini değiştiren, üreten, habere üreten ozanın cebinden 28 kuruş çıktı. Yaşamı boyunca parasızlıktan müthiş çekmişti, ölümünden sonra yayınlanan şiiri gibi: durumu şuydu: “Cep delik cepken delik/Yen delik kaftan delik/Don delik mintan delik/Kevgir misin be kardeşlik.” Dünyayı, insanları, yaşamı çok, hem de korkunç sevmişti. Son, son şiirlerinden birin de “Biliyorum, kolay değil yaşamak, /…/Yaşamak kolay değil ya kardeşler, /ölmek de değil/Kolay değil bu dünya dan ayrılmak.” diyordu. Ve bu müthiş sevdiği dünyadan ayrıldığında, 36 yaşındaydı Orhan Veli.6
1-Kanık Adnan Veli, Ölümünün yıldönümü münasebetiyle Kardeşim Orhan Veli KANIK http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/13229/001582058010.pdf?sequence=1
2-Aydın Emel, Orhan Veli’nin Şiirlerinde Öykü İzleri, Sait Faik’in Öykülerinde Şiir İzleri Balıkesir Üni. SBE. Türk Dili. Ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir, 2011 S: 32
3-Özkırımlı Atilla, 25. ölüm yıldönümünde Orhan Veli: Kendisinden önceki şiir ne değilse onu yazmaya çalışan şair
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/13194/001582068010.pdf?sequence=1
4- Anday Melih Cevdet, Orhan Veli’nin Ardından El Ele, Son Yaprak 1.2.1951 s:16
5- Kamal Mehmed Orhan Veli’nin şiiri
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/13232/001582086010.pdf?sequence=1
6 Aktüalite Zeynep Oral
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/13231/001582085010.pdf?sequence=1
Serpil Tuncer