Mahmud Abdülbâkî, Divan edebiyatının arasında yaşama sevincini , dünya zevklerinin verdiği hazzı en güzel dizlerle işleyen şairlerin başında gelir. “Şairlerin sultanı “sanıyla anılmış , padişahlardan ve devlet büyüklerinden ilgi ve destek görmüştür. Bir söylentiye göre kanuni böyle bir şairi tanımış ve onu korumuştur. Bâkî da bu ilgiye değer şiir ve kasideler yazmıştır. Dönemin Türkçesiyle bir […]
Mahmud Abdülbâkî, Divan edebiyatının arasında yaşama sevincini , dünya zevklerinin verdiği hazzı en güzel dizlerle işleyen şairlerin başında gelir. “Şairlerin sultanı “sanıyla anılmış , padişahlardan ve devlet büyüklerinden ilgi ve destek görmüştür. Bir söylentiye göre kanuni böyle bir şairi tanımış ve onu korumuştur. Bâkî da bu ilgiye değer şiir ve kasideler yazmıştır. Dönemin Türkçesiyle bir şiir dili oluşturmaya başlamıştır.
Sağ taraftaki kişi Mahmud Abdülbâkî’ dır.
Bâkî ‘nin bu düzeyde yükselmesi yeteneğini iyi kullanması ve tümüyle kendi çabası ile oluşmuştur. Yoksul bir cami imamının oğlu olarak İstanbul’da doğan Bâkî , ailenin geçim zorluğu çekmesi nedeniyle çocukluğunda bir ayakkabı yapımcısının yanında çıraklığa başlamıştır. Çalıştığı yer Fatih Cami’sinin yakınlarındaydı . Güzel giyimli medrese öğrencilerinin görüp onlara imreniyor ,onlar gibi olmak onlar gibi olmak, onlar gibi okumak istiyordu. Mahalle imamlarından destek görmek ona ona yeterli gelmiyordu. Çok genç yaşlarında içinde şiire karşı bir heves doğduğunu da sezince, çıraklığı bıraktı ve büyük bir öğrenme tutkusuyla medreseye devam etmeye başladı. Dönemin ünlü hocalarından yararlandı; onların gözüne girmeyi başardı. Böylece bazen özel dersler de alarak bilgilerini arttırdı.Bu dönemki arkadaşları arasında büyük üne kavuşacak kimseler vardı. Bunlar arasında Nev ‘i gibi şairleri , Hoca Sadeddin gibi kimseler de vardı.
Şairlerin Sultanı Bâkî, yazdığı şiirleri ilk kez Zâti’ye götürdü. Zâti , Bâkî’nın şiirlerindeki ustalığa inanmadı, şiirleri başkalarının şiirlerinden esinlenme sanıp ilgilenmedi. Ama bu şiirlerin Bâkî’ını kaleminden çıktığını anlamamak mümkün değildi. Bâkî daha 19 yaşında iken İstanbul ‘da şairler arasında adından söz ettiren bir şair olmuştu.
Mahmud Abdülbâkî’ın eserlerinden.
Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi’den ders alıyordu. Hocasının aracılığıyla dönemin önde gelen devlet adamlarıyla tanıştı. Padişaha yakın bir çevrenin içine girdi. 1555 başlarında Nahcivan Seferlerinden dönen Kanuni Sultan Süleyman’a , yaşamının yolunu değiştirecek ünlü kasidesini sunabildi. Kendisi de bir şair olan Kanuni Bâkî ‘ye olağanüstü bir ilgi gösterdi. Bu arada Bâkî , Murad Paşa Medresesin’de müddesirliğe getirilmiş ve yaşam düzeyi yükselmiş ve rahata kavuşmuştu. Ama Kanuni 1565 yılında ölünce duyduğu acıyı büyük içtenlikle dile getirdi.
Kanuni zamanında bile onu sık sık padişaha şikayet edenler ll. Selim’in padişahlığını ilk yıllarında etkili olmaya başladılar ve Bâkî ‘nin durumunu sarstılar. lll.Murad 1574’te padişah olunca yeni görevlere atandı. Ama bir süre sonra gene gözden düşerek İstanbul’dan uzaklaştırıldı. 1579’da Mekke kadısı, 1580’de Medine kadısı olarak atandı. Daha sonra İstanbul kadılığına getirilen Bâkî’nin, gözü erişebileceği en yüksek görev olan şeyhülislamlıktaydı. 1595’te padişah olan lll. Mehmed’e yazdığı övgülerle bu yere ulaşılabileceğini umduysa da şeyhülislam olamadı. Yaşamının son döneminin amacına ulaşmamış olmanın verdiği üzüntü içinde geçiren Bâkî İstanbul’da öldü.
Bâkı yaşamından tat almayı amaçlayan zevke ve eğlenceye düşkün, neşeli, hoşsohbet ve yükselme hırsı olan bir kimseydi.
Kaynakça: Temel Brıtannıca Cilt 2 Aristo / Ara Güler Arşivi ..