“Geceye beyaz bir hırka giydirdim, üşümesin diye. Gökyüzü yıldız yıldız parçalanmış geldi gözüme, yüreği yaralı, boşluktaydı bulutlar ve insanlar nedenli nedensiz…” Yazmak tuhaf geldi ayın altında, kanı çekiliyordu duyguların, bembeyazdı zihnim… Meryem’ in Allah’ ına seslendim! Bu defa şiirden öteydi, söylediklerim…Meryemce söyleşmekti gayem, teklifsiz çağırdın sen! Geldim dedim işte, geldim! İsmimi ben seçmedim, resmimi de…Ama […]
“Geceye beyaz bir hırka giydirdim, üşümesin diye. Gökyüzü yıldız yıldız parçalanmış geldi gözüme, yüreği yaralı, boşluktaydı bulutlar ve insanlar nedenli nedensiz…”
Yazmak tuhaf geldi ayın altında, kanı çekiliyordu duyguların, bembeyazdı zihnim… Meryem’ in Allah’ ına seslendim! Bu defa şiirden öteydi, söylediklerim…Meryemce söyleşmekti gayem, teklifsiz çağırdın sen!
Geldim dedim işte, geldim! İsmimi ben seçmedim, resmimi de…Ama hissettiklerim, dağlar, denizler gibi engin! Hayat, şarkı söylüyordu alt fondan ve sabır, örgü örüyordu hiç durmadan. İlmek ilmek öteleri özlemek, kaçan zincirlerin kısır döngüsünde, toparlamak için ha bire güç sarf etmek. Hayatı, sahibine şikayet etmek, içimi acıttı…
Bitkiler fışkırtan geceydin sen sessizce, kimseye dert saçmadan, gündüzü çekendin yüreğine…Yıldızları, tespih niyetine çekerdin ayın altında, gecesi b/aşka, gündüzü b/aşkaydı dünyanın.
Güneşin küstüğünü görmedin hiç, ayın, aşka tutulmaktan başka bir çabası olmadı, göğün alnında…Ruhlarımız kuş misali pervane olmuş, ölüm döngüsünden kaçmak için bütün çırpınışlar! Niye Meryem, niye? Çok mu kırılmış kanatlarımız, çok mu yara almış kalplerimiz, ölmek ağır mı gelmiş, yüce Peygamberimizin; ” Ölmeden önce, ölünüz…” sözünün üstüne?
Biz ki; penceresi cam cama, yüreğinden insan taşan, sevdalı yüreklerdik…Öteki beriki yoktu, öteberi değildi duygular ve yürekler ezik…Aşağılamazdık duygularımızı ve duyamadıklarımızı, kulak tıkayıp da. Şimdi herkes bir diğerine küs, aslında yüreğine, benliğine, tahammül yerine duvar örmüş…
Her yer cayır cayır, nereden başlayacağını bilemediğimiz bir ateşin içindeyiz…Kaçmak, mesafeler koymak, dışlamak, aşağılamak, yürek mesleğimiz olmuş. Hani sevmek ve güvenmekti yoldaşımız, niye ciğerlerimiz yangın yeri? Nefret mi doldurmuşuz, güvenmek yerine, içimizdeki sevgiyi mi dövmüşüz, ne etmişiz, ne bulmuşuz hepsi ortaya karışık?
Ne kadar gece, o kadar aydınlık! Otur Meryem! Diz kır, kendi ölümünün üstüne! Ağla meryemce! Ağla ki, yıkansın yersiz kinler, küslükler…
Geceydi, koynumda ötelerin aşkı, ocak dediğin sırf ateş… Yandım, yandım, hiç sönmedi ateşim, şimdi üflemekle ne eksilir, ne de çoğalırım. İşte bu, bir bela sarmalı. Dünyayı yalnız sevgi sarsın, güvenler tazelensin, yıkılsın duvarlar ah! Çok çekti tarih, hafızalar bölük pörçük!
Geceydi, Meryem’in Allah’ına seslendim! Yeniden başlamak koydum, bu gece ayın adını. Ay usanmadı, ona adlar takmamdan. Bir dua olup, s/açıldı güneş… Sevmek, umut etmekti, bilincim tazelendi, sevdim dedim, kendi kendime, çok sevdim…
‘Meryemce…’
20.11.2020
Şule Meryem Canpolat Şimşek / kahve_bahane636
Bir yüreği bir kaleme dönüştürmek ya çaren, çok iyi etmişsin Meryem.
Çok teşekkür ediyorum Ahger! Kalemdaş diyeyim size…Güzel yazılar okudum çünkü yüreğinizden. Bana gelince; kalemim, bastonum…
Aydınlık olacak her yer, yürekler elbet bir gün buluşacak inancımız sonsuz
Dua olup göğe karışsın bu güzel dileklerin Radmin! Teşekkür ediyorum…