1. Anasayfa
  2. Edebiyat Kafe

Günebakan

Günebakan
0

Filtre kahvenin dibinde yaşam tortusu aramak gibi, alakasız bakıyorum, hayatın üzerimde ördüğü duvarlara. Kiremit kiremit üstüne, süzülerek geldiğim nice yaştan yaşanmışlıktan sonra, günebakan çiçeğimle konuşuyorum hayalimde, geçen yazdan kalma…Günebakan çiçeğimin bir insan boyunda dimdik, her sabah önce güneşi, sonra bizi selamlayışı hiç aklımdan çıkmıyor…Günlük telaşlardan uzak, tek meşgalesi büyümek ve güneşe yüzünü döndürmek olan bu endamlı sarı çiçek, heybetiyle gözümü dolduruyor…

Adana’ da bazı tarlaların sırf günebakan çiçeği olduğunu hatırlıyorum sonra. Geçmişin tortusu yazdıkça kayboluyor ve günebakan çiçeğim rüzgarla sallanıyor. Belki istediğim, hayal ettiğim kadar çekirdek vermeyecek bana mevsimin sonunda, ama olsun. Yüzünü güneşe dönmüş ya, bu çabası bile görülmeye değer…

Bütün mesele, güneşe bakmak dedim sonra kendi kendime, gölgede bırakmamak duyguları, hayalleri, küflenmiş ne varsa işte, bizi biz yapan her şeyi. Eskiler, yatak yorganı, kilimi, minderi bile günletirdi, yani güneşte bekletirdi. Küflenmesin, havalansın, arınsın diye, kışın rutubetinden, bezginliğinden…

“Pamuk şekeri yemek için, şekercinin yolunu bekleyen çocuklardık hepimiz, hangi ara ellerimiz nasırlaştı, zihnimizin pamuk tarlalarında, pamuk toplamaktan?”

Hayatın, üstümüze yapıştırdığı dikenlerle, bir kirpi gibi yuvarlanıyoruz. Hatta, kimseler bizi üzmesin diye, tor top olmuş, içimizde saklanıyoruz. Ne ara, güneşi unuttu, pamuk yüreklerimiz? Umudu, duayı, karşılıksız, ön yargısız, hile yapmadan, oyunlar kurmayı?

“Şehirleri betonlaştıran zihinlerimiz, buz gibi artık ve kime güveneceğimizi değil, kendimize nasıl güveneceğimizi bilmiyoruz!”

Günebakan çiçeğimin dibine oturdum neden sonra…Çocukluğumda biriktirdiğim koleksiyonları saçtım, göğün yüzüne. Kartpostal, peçete, pul, gazoz kapağı, çikolata kağıtları, misket, ilginç taşlar ve daha neler neler! Hepsi de paha biçilmez koleksiyonumun birer parçası. Çocukluğumda hiç küf biriktirmediğim için sevindim. Öfke ya da kin, kıskançlık ya da nefret de…Çocuk olmak hiçbir şeyi enine boyuna düşünmeden, sadece akışta kalmak sanırım. Bakkal duvarının arkasına saklanıp, gazoz içen müşterilerin, şişelerinden kalan içeceği içmek. Duvarlarda, çatapatın dansına bırakmak hayallerini. Tehlikeli sayılacak şeyleri, hiç düşünmeden yapmak…O zamanki rahatlığımızın yerini fazla düşünmek aldı, her detayı. Akışı unuttuk. Fotoğraf çekerken, ânı kaçırmak gibi biraz…

Günebakan çiçeğim tam da o anda konuştu benimle! Eteğimdeki hayalleri toplayıp, ruhuma çekidüzen verdim, işte tam da o anda. Şöyle bir dik dur önce! dedi, hemen dağılma dört yana. Kaldır başını! dedi, uzatırsan yüreğini, işte güneş hep orada! Bir sevda idi günebakan çiçeği için yaşamak. Güneşi seyredişinden anladım. Mütevazı ve sabırlı, çekirdeklerini kargaların yemesini umursamayacak kadar da güçlü gördüm onu.

“O, güneşe baktı, ben ona. Günebakan d/oldum…”

Şule Meryem Canpolat Şimşek / kahve_bahane636

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım
İlginizi Çekebilir

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.