Denizci ler hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Teknelerin içinde gölgelerini görür, güçlü kollarıyla güverteye hiç durmadan balık dolu ağları çekerlerdi. Onların sert duruşlarını, günlük telaşa kapılmayışlarını, cömert tavırlarını kavramayı uzaktan beceremezdim zaten. Daha da yaklaşmalıydım. Anlamak ve yaşamak denilen kavramı onlardan birinin gözüyle görmeliydim. Gerçeklik tüm akışıyla oradaydı, denizin üstünde. Her işi kendileri hallediyor, […]
Denizci ler hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Teknelerin içinde gölgelerini görür, güçlü kollarıyla güverteye hiç durmadan balık dolu ağları çekerlerdi. Onların sert duruşlarını, günlük telaşa kapılmayışlarını, cömert tavırlarını kavramayı uzaktan beceremezdim zaten.
Daha da yaklaşmalıydım. Anlamak ve yaşamak denilen kavramı onlardan birinin gözüyle görmeliydim. Gerçeklik tüm akışıyla oradaydı, denizin üstünde. Her işi kendileri hallediyor, hayatın sert tarafı yüzlerinden okunuyordu. Tekne motorunun cezbeden sesi, martıların karnını doyurmak için güverte çevresine doluştuğu o muhteşem anlar denizcilerin vazgeçilmez bir parçasıydı. Hele bir açığa çıktılar mı, kendilerini uçsuz bucaksız maviliğin kahramanı gibi hissederlerdi. Açık deniz onlar için anne kucağından daha kutsaldı. Ekmeklerini kazandıkları denizi namusu gibi sahiplenirlerdi. Bilirlerdi ki durgun denizler, yetenekli denizciler yetiştirmezdi. Bu yüzden dalgalardan korkmak denizcilere göre değildi.
Hele içlerinden birisi vardı ki, o aralarındaki en korkusuzuydu. Sanki tüm vücudu demir ile kaplanmış, herhangi bir cisimle darbe yese de canı yanmıyordu. Ona dışarıdan bakanlar etten var olan bir insan görüyordu ama benim gördüğüm ise devasa bir demir adamdı. Sanki dünyanın tüm yükleri onun sırtında toplanmıştı ama o bu yükü taşımaktan gocunmuyordu. Sorumluluklarından kaçmazdı, insanı insan olduğu için severdi ilk önce. İnsanları sevmek ve onları dinlemek sorumluluğunun en üstündeydi. Beni en çok çeken şey ise bu bakış açısı oldu. Sanki tüm dünyada ki insanlardan daha gerçekti anlattıkları, yaşadıkları. Düşünceleri o kadar samimiydi ki, hayranlık duymamak elde değildi. Düşüncelerini en yüksek mertebede aktarıyor ve onları sürekli güncelliyordu. Vücudu gibi kafası da çevikti. Merhameti beni en çok etkileyen yanı oldu. Demirden denizcinin kalbini bir kere kalbinizde hissetseniz o kalp ile olağanüstü bir bağ kurabilirdiniz. Kuvvetli kolları arasında kendimi güvende, dünyada ki tüm doğal afetlerden bile korunaklı hissederdim.
Sevginin gücünü son damlasına kadar hissettiğim bu macerada olmak bana birçok şey katmıştı. İçimde yazmaya olan hissiyatı arttırıyor ve bana ilham veriyordu. Beni hayatın acımasız yüzüyle tanıştıran denizci, her şeyi yeniden kavramama ve kafamda gerçekliği yeniden tasarlamama yardımcı oldu. Artık gelen dalgaların sertliği beni korkutmuyor, hayatın günlük telaşına kapılmıyor ve anı yaşıyordum. İlhamım o ve denizdi. Denizin maviliği bana onu, o da bana denizin maviliğini getiriyordu. Bu yakışıklı denizci, benim için sonu olmayan açık deniz gibiydi. Onunla olmak bazen dalgalarla boğuşmak, bazen de ansızın karşımda bulduğum eşsiz yakamozun pırıltısıyla dans etmekti.
Eğer bir yakamoza daha tanıklık etmek istiyorsam “demir denizci“nin elini tutup tüm dalgalara göğüs germem gerekirdi. Ve zaten ben de durmadan bunu yapıyordum…
Bahar AKSUY