Paragraf sorularını çözmeden önce bilinmesi gereken kavramları ” Paragraf Soruları İçin Kavram Sözlüğü” başlığı altında sizler için hazırladık. Paragraf soruları için kavram sözlüğü bir yol gösterici olarak dikkatle incelenmelidir. Adaptasyon: Uyarlama. Adapte: Uyarlanmış. Ağdalı: Anlaşılması güç, karmaşık. Ahenk: Uyum, düzen. Akıcılık: Sürükleyici olma, okuyanı sıkmama. Aktüel: Güncel, edimsel. Alafranga: Batı tarzında, Türk geleneklerine uygun olmayan. Alaturka: Türk geleneklerine uygun olan. Anlatı: Hikâye etme. Arı […]
Paragraf sorularını çözmeden önce bilinmesi gereken kavramları ” Paragraf Soruları İçin Kavram Sözlüğü” başlığı altında sizler için hazırladık. Paragraf soruları için kavram sözlüğü bir yol gösterici olarak dikkatle incelenmelidir.
Adaptasyon: Uyarlama.
Adapte: Uyarlanmış.
Ağdalı: Anlaşılması güç, karmaşık.
Ahenk: Uyum, düzen.
Akıcılık: Sürükleyici olma, okuyanı sıkmama.
Aktüel: Güncel, edimsel.
Alafranga: Batı tarzında, Türk geleneklerine uygun olmayan.
Alaturka: Türk geleneklerine uygun olan.
Anlatı: Hikâye etme.
Arı dil: Sade, öz Türkçe.
Bağdaşmak: Uyuşmak.
Banal: Bayağı, sıradan.
Basmakalıp: Özgünlüğü olmayan, değişiklik göstermeyen, bilineni tekrarlayan, harcıâlem, klişe.
Betik: Yazılı olan şey, kitap, mektup, tezkere, pusula.
Betimleme: Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma, tasvir.
Bezgin: Yaşama veya iş görme isteğini yitirmiş.
Burjuva: İmtiyazlı, seçkin, soylu.
Biçem: Üslup, tarz, anlatım biçimi.
Biçim: Şiirlerin kuruluş ve uyak düzenlerine göre olan dış görünüşü, şekil.
Bilinç: İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur.
Bilinç Akışı: Kahramanın düşüncelerinin art arda ve düzensiz bir biçimde verildiği teknik.
Biyografi: Bir kimsenin hayatını konu alan yazılardır.
Bulgu: Araştırma verilerinin çözümlenmesinden çıkarılan bilimsel sonuç, netice.
Çağdaş: Aynı çağda yaşayan, uygar.
Çeşni: Çeşit, tat, hoşa giden özellikler.
Çevirmen: Bir yazıyı veya konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse, çevirici, dilmaç, tercüman, mütercim.
Dağarcık: Bellek. Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü. Bilgi.
Dejenere: Yozlaşmış, aslını koruyamamış.
Deneme: Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düz yazı türü.
Devinim: Hareket, eylem.
Didaktik: Öğretici.
Diksiyon: Duru, kurallara uygun güzel konuşma.
Dikte etmek: Bir düşünceyi zorla kabul ettirmek.
Dingin: Durgun, hareketsiz, sakin.
Dinleti: Bir topluluğa bir şeyler anlatmak, konser.
Diyalog: Karşılıklı konuşma.
Doğaçlama: İrticalen, metne bağlı kalmadan içinden geldiği gibi konuşma.
Doğallık: Yapmacıksız, gösterişsiz.
Dramatik: Acıklı.
Duruluk: Gereksiz sözcüklere yer vermeme. En kısa yoldan aktarma.
Duyuş: Seziş. Sezme işi.
Düş: Gerçekleşmesi istenen şey, umut. Gerçek olmayan şey, imge, hayal.
Düşsel: Düş ile ilgili, hayali.
Düşünsel: Düşünce ile ilgili, düşünce sonucu ortaya çıkan, düşünceye dayanan, fikrî.
Düzyazı: Şiir olmayan söz ve yazı, nesir, mensur, inşa.
Edimsel: Hareketli, fiili.
Ebru: Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs.
Eğreti: Geçici, sınırlı.
Eleştiri: Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.
Eleştirmen: Eleştiri yazıları yazan kimse, eleştirmeci, tenkitçi, münekkit.
Empoze: Zorla kabul ettirme.
Erek: Amaç, maksat.
Estetik: Sanatta ortaya konulan güzellik.
Etik: Ahlaki, ahlakla ilgili.
Evrensel: Bütün insanlığı ilgilendiren, âlemşümul, cihanşümul, üniversal.
Fantastik: Gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, hayalî.
Fantezi: Sonsuz hayal.
Fenomen: Olay, olgu
Fonetik: Ses bilgisi
Gerçeküstü: Gerçeği aşan, gerçeğin üstündeki gerçek, sürrealite.
Görece: Kişiden kişiye değişebilme durumu
İçerik: Bir şeyin içerisinde bulunanların tümü, muhteva
İçgüdü: Doğuştan gelen.
İçtenlik: Yapmacıksız, içten geldiği gibi anlatma.
İkilem: Çatışma, iki durumdan birini seçme
İlinti: İlgi, ilişki
İma: Dolaylı, üstü kapalı anlatma.
İmbik: Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, damıtıcı.
İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, imaj, hülya.
İnan: İnanma işi.
İrdelemek: Detaylı olarak incelemek.
İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme. Gülmece.
İndirgeme: Bir işi daha kolay kısa ve yalın hale getirme
İvedi: Acele
Jest: El, kol veya baş ile yapılan uyumlu hareket
Kanı: İnanç, düşünce, kanaat.
Kanıksamak: Alışma
Karakter: Bir eserde duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse.
Kitle: İnsan topluluğu
Kriter: Ölçüt, kıstas
Kuram: Kanıtlanmamış, teori, soyut bilgi
Kurgu: Uygulamaya geçmeyen yalnız bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce.
Kültür: Bir topluma özgü düşünce ve sanat eserlerinin tümü.
Kültürel: Kültüre ilişkin, kültürle ilgili.
Lirik: Çok etkili, coşkun, genellikle kişisel duyguları dile getiren.
Metinler Arasılık: Bir yazarın, başka bir yazarın metninden aldığı parçaları kendi metninin içinde eriterek yeniden yazması.
Mistik: Açıklanamayan, akıl dışı.
Nesnel: Objektif, yorumsuz, herkesçe aynı kabul edilen.
Nicelik: Sayılabilen ölçülebilen, azlık, çokluk
Ödün: Taviz
Ölçüt: Kıstas, kriter.
Özgü: Birine ya da bir şeye ait olan.
Özgün: Kendine has niteliği olan.
Özümsemek: Benliğine yerleştirmek.
Özveri: Fedakarlık
Payanda: Dayanak.
Sağduyu: Doğru, akla uygun yargılar verme.
Salt: İçine, kendisine yabancı hiçbir şey karışmamış, arı. Yalnızca. Duru. Sadece.
Salık vermek: Öğüt vermek, tavsiye etmek
Saptamak: Bir şeyi belirgin kılmak, tespit etmek.
Sav: İddia, tez
Simge: Sembol
Söz Dağarcığı: Bir dilde kullanılan veya bir kimsenin bildiği, kullandığı sözlerin bütünü, söz varlığı, vokabüler, kelime hazinesi.
Süreğen: Sürüp giden
Süreç: Devam eden zaman. Birbirini takip eden olaylar dizisi.
Şematik: Bir edebiyat eserinin, bir tasarının planı, biçimi.
Tasarı: Proje, plan
Tekdüzelik: Tekdüze olma durumu, yeknesaklık, biteviyelik, monotonluk.
Tem: Tema
Tema: Öğretici veya edebî bir eserde işlenen konu, düşünce, görüş.
Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelime.
Tip: Hikâye, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebî eserlerde kişi kadrosu içinde yer alan ve belli bir düşüncenin, topluluğun zihniyetini ve ideolojinin temsilciliğini yüklenen kişi.
Tinsel: Ruhi, manevi
Tümce: Cümle
Yadsımak: İnkâr etmek,
Üslup: Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil.
Nitelik: Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet
Nükte: Düşündürücü ve şakalı söz
Öz eleştiri: Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği eleştiri, otokritik.
Özgü: Birine veya bir şeye ait olan.
Özgün: Yalnız kendine has bir nitelik taşıyan farklı
Özlülük: Az sözle çok anlam ifade etme
Özümsemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.
Özveri: Bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçme, fedakârlık
Payanda: Dayanak
Polemik: Ağız kavgası, sert tartışma
Realite: Gerçeklik
Sağduyu: Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim, hissiselim.
Varsayım: Bir an için var olduğunu düşünme.
Virtüöz: Herhangi bir müzik aracını büyük ustalıkla çalabilen sanatçı.
Yalınlık: Açık, süsten ve zorlamadan uzak, kolayca anlaşılabilen anlatım, sadelik.
Yapıt: Bir emek sonucunda ortaya konulan ürün, eser.
Yazın: Edebiyat
Yazınsal: Edebi
Yetkin: Olgun, mükemmel
Yetke: Otorite
Yeğlemek: Diğerlerinden daha üstün görüp bir şeye yönelmek, yeğ tutmak, tercih etmek.
Yeti: Bir işi yapabilme gücü.
Zanaat: El ustalığı isteyen işler.
Nesnel: Objektif, yorumsuz, herkesçe aynı kabul edilen.
Nicelik: Sayılabilen ölçülebilen, azlık, çokluk
Ödün: Taviz
Ölçüt: Kıstas, kriter.
Özgü: Birine ya da bir şeye ait olan.
Özgün: Kendine has niteliği olan.
Özümsemek: Benliğine yerleştirmek.
Özveri: Fedakarlık
Payanda: Dayanak.
Sağduyu: Doğru, akla uygun yargılar verme.
Salt: İçine, kendisine yabancı hiçbir şey karışmamış, arı. Yalnızca. Duru. Sadece.
Salık vermek: Öğüt vermek, tavsiye etmek
Saptamak: Bir şeyi belirgin kılmak, tespit etmek.
Sav: İddia, tez
Simge: Sembol
Söz Dağarcığı: Bir dilde kullanılan veya bir kimsenin bildiği, kullandığı sözlerin bütünü, söz varlığı, vokabüler, kelime hazinesi.
Süreğen: Sürüp giden
Süreç: Devam eden zaman. Birbirini takip eden olaylar dizisi.
Şematik: Bir edebiyat eserinin, bir tasarının planı, biçimi.
Tasarı: Proje, plan
Tekdüzelik: Tekdüze olma durumu, yeknesaklık, biteviyelik, monotonluk.
Tem: Tema
Tema: Öğretici veya edebî bir eserde işlenen konu, düşünce, görüş.
Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelime.
Tip: Hikâye, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebî eserlerde kişi kadrosu içinde yer alan ve belli bir düşüncenin, topluluğun zihniyetini ve ideolojinin temsilciliğini yüklenen kişi.
Tinsel: Ruhi, manevi
Tümce: Cümle
Yadsımak: İnkâr etmek,
Üslup: Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil.
Nitelik: Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet
Nükte: Düşündürücü ve şakalı söz
Öz eleştiri: Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği eleştiri, otokritik.
Özgü: Birine veya bir şeye ait olan.
Özgün: Yalnız kendine has bir nitelik taşıyan farklı
Özlülük: Az sözle çok anlam ifade etme
Özümsemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.
Özveri: Bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçme, fedakârlık
Payanda: Dayanak
Polemik: Ağız kavgası, sert tartışma
Realite: Gerçeklik
Sağduyu: Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim, hissiselim.
Varsayım: Bir an için var olduğunu düşünme.
Virtüöz: Herhangi bir müzik aracını büyük ustalıkla çalabilen sanatçı.
Yalınlık: Açık, süsten ve zorlamadan uzak, kolayca anlaşılabilen anlatım, sadelik.
Yapıt: Bir emek sonucunda ortaya konulan ürün, eser.
Yazın: Edebiyat
Yazınsal: Edebi
Yetkin: Olgun, mükemmel
Yetke: Otorite
Yeğlemek: Diğerlerinden daha üstün görüp bir şeye yönelmek, yeğ tutmak, tercih etmek.
Yeti: Bir işi yapabilme gücü.
Zanaat: El ustalığı isteyen işler.