Ahmet KESKİN
Ahmet  KESKİN
ahmetkeskin@hotmail.com
Neden diye…
  • 2
  • 183
  • 25 Mart 2020 Çarşamba
  • 1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız
    1 Kişi oy verdi
    Ortalama puan: 5,00.
    Bu yazıya oy vermek ister misiniz?
    Loading...
  • +
  • -

“Neden diye” bir şey sorduğum zannedilmesin. Başlıktaki ‘neden’ ifadesini, bir soru kelimesi olarak yazmadım. Hatta; “Mucit, kaşif ya da tarihe geçecek bir bilim insanı yetiştirmek için çocuklarımıza ilk öğretmemiz gereken kelime hangisidir?” sorusunun cevabı bence ‘Neden’ dir. ‘Neden’ kelimesinin dünyayı değiştiren en önemli kelime olduğuna inanıyorum. Isaac Newton’u tanıyorsunuz. Kendisi, bilim adamları tarafından dünya tarihinin […]

“Neden diye” bir şey sorduğum zannedilmesin.

Başlıktaki ‘neden’ ifadesini, bir soru kelimesi olarak yazmadım.

Hatta; “Mucit, kaşif ya da tarihe geçecek bir bilim insanı yetiştirmek için çocuklarımıza ilk öğretmemiz gereken kelime hangisidir?” sorusunun cevabı bence ‘Neden’ dir.

‘Neden’ kelimesinin dünyayı değiştiren en önemli kelime olduğuna inanıyorum.

Isaac Newton’u tanıyorsunuz. Kendisi, bilim adamları tarafından dünya tarihinin en etkili insanlarından biri olarak kabul edilir.

İlk yansıtmalı teleskopu geliştiren, hareketin üç kanununu ortaya koyan, beyaz ışığın prizmaya tutulmasıyla oluşan renk tayfını keşfeden, analitik geometride diferansiyel ve integral hesaplama yöntemleri geliştiren büyük bilim adamı Isaac Newton.

Birçok kişi Newton’u yerçekimi kanununu keşfetmesiyle tanır.

Hikayeyi çoğunuz bilirsiniz.

1665 yılında bir elma ağacının altında otururken, kafasına bir elma düşer Newton’un ve bu sayede keşfeder yerçekimi kanununu…

Peki, 1665 yılına kadar kimsenin kafasına elma düşmemiş midir ki?

Ama işte Newton, kafasına elma düştüğünde o sihirli soruyu sordu kendisine:

‘Neden diye’

Arkadaşı William Stukeley’in ifadesine göre; ‘bu elma, neden yukarı veya sağa sola hareket etmek yerine doğruca yerin merkezine yönelir?’ diye sormuş kendine Newton, neden diye.

Dünya tarihindeki bütün keşifler, geliştirilen bütün teoriler hep ‘neden?’ sorusuyla başlamıştır. Merak duygusunun bir sonucu olarak ortaya çıkan ‘neden?’ sorusu, tarihe geçen hemen hemen bütün bilim adamlarının ortak özelliğidir.

Örneğin milattan 250 yıl kadar önce bir hamamda yıkanırken, hamam tasının batmadığını gören antik dünyanın ilk ve en önemli bilim adamı Archimedes (Arşimet) de bu soruyu sormuştur. Daha önce binlerce kişi hamam tasının suya batmadığını gördüğü halde, sadece Arşimet (yazılışı ile yazmak zor geliyor) merak etmiştir; ‘neden batmıyor?’ diye…

Bilim adamlarının hayatları incelendiğinde, özellikle gençlik yıllarında, herhangi birimizden çok da farklı olmadığını görürüz.

Hemen hemen hepsi sıradan ve hepimizin yaşadığı gibi bir çocukluk ve gençlik çağı geçirmiştir.

Çok zengin değiller mesela, özel öğretmenlerle falan büyümemişler.

Onları farklı kılan ve tarihe geçmelerini sağlayan özellik, merak duygusudur. Karşılaştıkları olaylara ‘neden?’ sorusuyla yaklaşmalarıdır.

Bu açıdan bakıldığında her çocuğun, her gencin tarihe ismini yazdıracak bir bilim adamı olmasının önünde bir engel yoktur.

Hatta ne Newton’un, ne Arşimet’in ne de diğer bilim adamlarının elinde akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve dünyanın bütün kütüphanelerine birkaç saniyede ulaşabilecekleri internet gibi imkanlar yoktu.

Dolayısıyla sadece doğru yöne kanalize edilmiş merak ve araştırma duygularını geliştirerek çok başarılı çocuklar yetiştirebiliriz.

Uzun zamandır ailelerin çocuklarında, sadece okul başarısına odaklandıklarını görüyorum ve bu bana çok yanlış geliyor.

Anne babalar çocuklarına bilim adamlarının hayatlarını mutlaka okutmalı…

Ve gençler…

Yüzyılın en sıra dışı filozoflarından biri olan Friedrich Nietzsche; “zirvelere patikalardan çıkılmaz” der. Zirveye çok insan çıkmaz. O nedenle zirvelere çıkmak için insanların gide gele yol ettikleri patikalar bulamazsınız.

Unutmayın…

Eğer zirveye çıkmak istiyorsanız, kimsenin ayak basmadığı yolları kullanmak zorundasınız.

Uzmanlar dört yaşında bir çocuğun günde ortalama 400 soru sorabildiğini söylerler. Rakam ne kadar doğrudur bilmiyorum. Ama 400 olmasa da 4 -5 yaşlarında bir çocuğun ne kadar çok soru sorduğunu, çocuğu olan herkes bilir.

Ancak aileler belli bir süre sonra bu durumdan sıkıldıkları için çocukların soru sormasına engel olmaya çalışır çoğu zaman.

Belki de bir insanın en kolay yönlendirilebileceği yaşlarda, bu merak duygusunu doğru işleyebilsek, yeni Newton’ların, yeni Arşimet’lerin ortaya çıkmaması için hiçbir neden yok.

Ve tabii aşmamız gereken en önemli engellerin başında, hepimizin bildiği o meşhur deyim geliyor.

‘İnsanın başına ne gelirse…’

Sosyal Medyada Paylaşın:

2 yorum

  1. güzel bir konuya değinmişsiniz.Daha çok sorguladığımız günlere…

  2. Tebrikler … eğitim sistemimizde malesef nedenlere niçinlere dayanmayan sorgulamadan uzak programlarla yetiştirdiğimiz nesile hep birlikte yazık ettik..

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM