1. Anasayfa
  2. Kültür & Sanat

Başka Bozkırın, Başka Tezenesi

Başka Bozkırın, Başka Tezenesi
0

İki yaşındayken yetişkin bir insan gibi konuşabilen, 3 yaşındayken her şeyi okuyabilen, beş yaşındayken Shakespeare’in oyunlarını ezbere bilen, bir kukla takımıyla ‘Kral Lear’ oyunu tek başına oynayabilen biriydi o…

9 yaşındayken babasıyla çıktığı gezide dünyanın dörtte üçünü dolaşmış, resim yapmayı öğrenmiş ve ünlü büyücü Houdini’den ilizyon dersi almıştı.

Yaşadığı kentin (Wisconsin) yerel gazetelerinin birinde ondan şöyle söz edilecekti. “Karikatürcü, oyuncu, şair ve sadece 10 yaşında”

Oysa 9 yaşındayken annesini ve 15 yaşındayken babasını kaybetmişti.

Ne kadar parlak bir çocukluk değil mi?…

Bu çocukluk kariyeri, 30 yıl önce bugün, (10 Ekim 1985) aramızdan ayrılan Orson WELLES’e ait.

Welles,  bu muhteşem çocukluk döneminin ardından oyunculuğa merak salarak, Hollywood’a adım attı. İlk çektiği film olan ‘Yurttaş Kane’, daha sonraları eleştirmenlerin önemli bir bölümü tarafından sinema tarihinin en iyisi olarak gösterilse de ona çok büyük paralar kaybettirdi.

O dönem, ilerleyen yıllarda en büyük şikâyet konusu olacak, popüler kültürün temelini atmaya çalışan Hollywood’ta, Welles gibi bir entelektüele yer yoktu.

Orson Welles’in en meşhur ve bizim kuşağı (40+) en çok etkileyen eseri; “I know what it is to be young” adlı şarkısıdır. “Ben gençliğin ne olduğunu bilirim, ama sen yaşlılığın ne demek olduğunu bilemezsin” der bu şarkıda Welles.

Bizim türkülerimizdeki bilgeliğe ne kadar benziyor değil mi?

On gün önce bizim topraklarımızın büyük ozanı Neşet Ertaş’ı anmıştım. Başka coğrafyada doğmuş ve yaşamış olsa da Orson Welles, dünya kültür mirasında büyük bir ozan ve entelektüel olarak yerini almış bir sanatçıdır.

Neşet Ertaş için yazdığım yazıda türkülerin, bir toplumun hafızası olduğunu yazmıştım. Dünya kültür mirası da bütün toplumların ortak katkısıyla oluşur. Bu katkının en önemli parçası da türkülerdir. Türkülerin anlattığı konular, dünyadaki bütün halkların aslında birbirine ne kadar benzediğinin de açık bir göstergesidir.

Avustralya yerlilerinin sözleriyle Çin atasözleri, Hintli bilgelerin verdiği hayat dersleri ile Anadolu dervişlerinin felsefesi, aynı kaynaktan çıkan ışık demetleri gibidir. Türkülerin atasözlerinden pek farklı olmadığı düşünülürse ne demek istediğimiz daha net anlaşılacaktır.

Neşet Ertaş’ın türküleriyle Orson Welles’in şarkısı arasındaki benzerlikler aslında günümüzün en ciddi sorunlarından ve bence en büyük insanlık suçlarından biri olan ırkçılığın da en etkili ilacıdır.

Nitekim yıllardır cebelleştiğimiz terör, bu toprakları esir alamadıysa bu durumun en önemli nedenlerinden biri; her gün, her yerde, hep bir ağızdan söylenen, her yörenin türküleridir.

Yine yıllardır Ege’nin iki yakasına ekilmek istenen düşmanlık tohumlarını, birbiriyle neredeyse aynı ezgilere sahip türküler engellemiştir.

Dünya barışı, güzellik yarışmalarında boy gösteren mankenlerin dilekleriyle değil, türkülerin ortak mesajlarının dilden dile yayılmasıyla kurulacaktır.

Dolayısıyla politikacıların koltuk sevdası uğruna verdiği kan kokan demeçlere değil, Orson Welles’in ve Neşet Ertaş’ın türkülerine kulak vermeliyiz.

Özellikle bizim kuşağı (40+) en çok etkileyen şarkılardan biri olan, onun hayata bakışı ile Neşet Usta’nın hayata bakışı arasındaki benzerlikleri ortaya koyuyor.

İnanmayan buyursun…

Gençken yaşın bir anlamı yoktu

Başka türlü düşünemezdim

Ta ki, bir gün bu yaşlı adam gelinceye kadar

Ve onun bana dediği şu ki:

Ben genç olmanın ne demek olduğunu bilirim

Fakat sen; sen yaşlı olmanın ne olduğunu bilemezsin…

Bir gün sen de aynı şeyleri söyleyeceksin.

Zaman geçip gidiyor, bu hikaye anlatılıyor.

Bir çok soru sordum

Tanıştığım bilge adamlara;

Cevaplarını henüz kimsenin bulamadığı.

Hatırlanacak günlerin olacak

Kahkaha ve göz yaşlarıyla dolu.

Yazdan sonra kış gelecek,

Böylece yıllar geçecek.

Öyleyse arkadaşım; gel birlikte müzik yapalım.

Sen bana yenisini söylerken ben eskisini çalacağım.

Zamanla senin gençlik günlerin geçerken

Birisi olacak zamanı seninle paylaşan …”

Ahmet KESKİN

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

"Kıyamet borusu çaldığında, ben, elimde bu kitapla yüce yargıcın huzuruna çıkacak ve şöyle haykıracağım: İşte yaptıklarım, işte düşündüklerim ve işte ne olduğum. BU kitapta ben her şeyi, bütün açıklığıyla dile getirdim. Yaptığım hiçbir kötülüğü gizlemediğim gibi, yapmadığım bir iyiliği de söylemedim. Gerek rezil ve sefil, gerekse asil ve iyilik sever olduğum zamanları tüm içtenliğimle gözler önüne serdim. İç yüzümü tıpkı senin bildiğin gibi dışa vurdum. Ey ebedi Varlık! Kullarını etrafıma topla da itiraflarımı dinlesinler. Topla ki kederlerim karşısında inleyip, çirkefliklerim karşısında utansınlar. Ve hepsi birer birer Taht’ının dibine gelip, kalplerindekini aynı içtenlik ve dürüstlükle itiraf etsinler. Sonra da içlerinden birisi çıkıp, cesaret edebilirse, ‘Ben, bu adamdan daha iyiyim’ desin." Jean-Jacques ROUSSEAU / İTİRAFLAR

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.