İnsanlardan çok uzaklarda bir bulutun içinde arkadaşlarımla vakit geçiriyordum. Sürekli hayal kuruyor, muhayyilemde insanları şekle büründürmeye çalışıyordum. Kıdemli su damlasının bahsettiklerine göre biraz daha insanlar hakkında bilgi sahibi oldum. Her gün içinde ikamet ettiğim bulut semada yol alıyor, bizler de hayatı biraz yukarıdan hayır bayağı bir yukarıdan seyre dalıyorduk.Buraya geldiğim ilk günü anımsadım. Çaylak su […]
İnsanlardan çok uzaklarda bir bulutun içinde arkadaşlarımla vakit geçiriyordum. Sürekli hayal kuruyor, muhayyilemde insanları şekle büründürmeye çalışıyordum. Kıdemli su damlasının bahsettiklerine göre biraz daha insanlar hakkında bilgi sahibi oldum. Her gün içinde ikamet ettiğim bulut semada yol alıyor, bizler de hayatı biraz yukarıdan hayır bayağı bir yukarıdan seyre dalıyorduk.Buraya geldiğim ilk günü anımsadım. Çaylak su damlası olmak hiç kolay değildi. Çektiğim zorluklar elbette vardı. Aslında çok korkuyordum. Görev neydi ve nasıldı? “Ne, nasıl ve ne zaman kavramları bize ne zaman uygun görüldüyse işte o zaman asıl görevimiz başladı demektir. ” dedi kıdemli su damlası. Bulutun içinde geçirdiğim bir haftanın sonunda hava gittikçe soğumaya başlamıştı. Bizler gelişiyor ve dönüşüyorduk. Hepimiz birbirimizden farklı yaratılmıştık. Mucize. Küçük bir su damlasıyken bile hepimizin mizacı farklıydı. İnsanların da parmak izleri farklıymış, ne tuhaf ! Hepimizin farklı ve bir o kadar benzer yaratılışı elbette ki büyük sanatkarın eseriydi.
Sekizinci günümüzde artık ilk geldiğimiz günden bir epey farklıydık. Fiziksel olarak artık katıydık. Dokuzuncu günde hepimiz paraşütlerimizi takmıştık ve aşağı düşmeye başladık. Aramızdaki ahenk ve dengeyle hiçbir kar tanesine dokunmadan bir insanın paltosuna düşmeyi istedim. Bir arkadaşımın o paltoya düştüğünü anımsıyorum.Tam da o anda eriyişini ve yeniden su oluşunu… Bir facia gibi görünse de aslında yok olmamış yalnızca yer değiştirmişti. Ölüm gibi.
Hızla aşağı düşerken evlerin pencerelerine bakma fırsatı da buldum. Merak ettiğim insanlar çok, çok, çok güzel yaratılmışlardı. Bulutun içinde kıdemli su damlası onların eşref-i mahlukat olduğunu söylemişti. Galiba şimdilerde anlıyordum bunu. Küçük insanlar bize hayranlıkla bakıyorlardı.
Beni bir evin penceresine sürüklemek için emir aldı rüzgar. Sürükledi ve bir pencereye yapıştım.
Pencereden bana bakan kadının toprak renginde saçları , elinde büyük ve içinde sıcak kahve olduğu anlaşılan kupa , önünde kocaman kitaplar vardı. Bana baktığına ancak görmediğine emindim.
Ben pencerede yapışıp yavaş yavaş erimeye başlarken kadın kayboldu ve odaya tekrar girdi. Elinde bir çubuk vardı. Müteessir kadın gitmiş yerine yüzünde güller açan bir kadın girmişti. Çok mutluydu ama ben erimeye devam ediyordum.
Soğuk hava sıvı hale geçmemi biraz daha yavaşlatırken kadın bir kutunun içine küçük ayakkabılar ve elindeki çubuğu koydu.
Biraz vakit geçmişti ki ,benim için az onlar için çok, kadın yanında bir adamla geldi. Kadın adama sarıldı.Gözlerinin içi gülüyordu ikisinin de. Bir mucize daha gerçekleşmişti.
Ben dönüşmeye başlamıştım ki adam kutuyu açtı. Adamın sesi pencereye çarpıp yankılandı: “Baba oluyorum!”
Dünyanın en güzel mucizesi, bayıldım ??
Teşekkür ederim. Dünyanın en büyük ve en güzel mucizesi…