Bir ara ” ayna ” ya kaydı gözü. Bu kocaman odada yine kocaman olan dolabın sağ kapağında bulunan aynayla köşe kapmaca oynamayı sevmemişti. Çoğu zaman bu oyuna ara veriyor,onu görmezden geliyordu. Kendiyle olan çatışmasında aynanın suçunun büyük olduğunu düşünüyordu. Aynaya baktıkça gözlerinin içini görüyor, çelimsiz vücudu ise selamsız sabahsız geçip gitmiyordu. Üstelik aynanın istihza içeren […]
Bir ara ” ayna ” ya kaydı gözü. Bu kocaman odada yine kocaman olan dolabın sağ kapağında bulunan aynayla köşe kapmaca oynamayı sevmemişti. Çoğu zaman bu oyuna ara veriyor,onu görmezden geliyordu. Kendiyle olan çatışmasında aynanın suçunun büyük olduğunu düşünüyordu. Aynaya baktıkça gözlerinin içini görüyor, çelimsiz vücudu ise selamsız sabahsız geçip gitmiyordu. Üstelik aynanın istihza içeren sırıtışları, “Böyle olacağını biliyordum.” bakışları kendini iyice küçümsemesine yol açıyordu. Keşke şu ayna da az biraz hissizleşmek ne demek öğrenebilseydi.
Uzun süredir yemek yemeyi reddediyor, kendisiyle bile konuşmuyordu. Yalnızca aynanın sürekli ona seslenmesi dikkatini dağıtıyordu. Çelimsiz vücudunu bilinçsizce başlattığı ölüm orucuna borçluydu. Açlığını ve tokluğunu bile hissedemiyordu.
Bu raddeye nasıl gelmişti? Ya da nasıl bu kadar hissizleşmişti? Belki de kendine sorması gereken ilk soruyu en sonda sormuştu. Sabahları antidepresan hapıyla güne başlamak,ardından oldukça sert bir kahveyle ağzının tadını bozmak ve tüm gün boyunca tekrar uyumak. Uyumak, daha çok uyumak, en sonunda da hiçbir şey düşünemeyecek hâle gelmek. Ya da gerçek olmayan şeyleri bile düşünmek!
İlaç içmeyi sevmeye başlamıştı. En azından şu ayna biraz olsun sesini kesiyordu.
Kendini haftanın iki günü terapistin koltuğunda buluyordu. İki ayda bir haplarının dozu artırılıyordu. Sık sık terapistin odasında aynayı görüyor, onun alaycı bakışlarıyla karşılaşıyordu. Geveze aynalar.
Terapistini değiştirmeye işte o an karar verdi. Odasında, masasında, kapının girişinde , binanın herhangi bir yerinde ayna olmayan bir terapist bulması gerekiyordu. Odasındaki aynaya da bir çözüm bulmalıydı. Tekrar odasına kapandığında saçlarına baktı. Bukle bukle omuzlarına dökülen saçlarıyla oynuyordu.Ansızın ağrı saplandı başına.Rastgele toplayıverdi saçını. Dağınık saçları yaşamının özetiydi. Annesi ne çok severdi saçlarını taramayı. Aynadaki küçümseyici bakışlar saçlarındaydı bu kez. Masanın üstünde duran makası aldı. Kahverengi, uzun saçları artık kısalmıştı. Önemi yoktu. Tabii aynadaki bakışlar tekrar saçlarına dönmeseydi!?
Dolabın kapaklarını hızlıca açtı. İçindeki kıyafetleri savurdu, yalnızca dolabı boşaltacaktı. Bahçede oturan ev halkı yine uyuduğunu zannediyor olmalıydı..
Dolabı hemen atmayacaktı, önce aynayı parçalamak istiyordu. Tarağını eline aldı, gözü dönmüş gibiydi. Ağlamaya başladı, elleri titriyordu. Sağ kapağı kapatıp aynaya elindeki tarağı geçirdi. Şimdi üzerinde birden fazla aynanın alaycı bakışı vardı. Başa çıkamıyordu artık onların söylemlerine, bakışlarına.
Çıkan gürültü annesini tedirgin etmişti, zavallı kadın hemen kızının yanında bitivermişti. Önce kırılan aynaya sonra da kızına döndü gözleri.
Kızı da aynadan bakışlarını annesine çevirdiğinde ikisi de sarsılarak ağlamaya başladılar.
nazlıcım yine harika bir öykü …