Geçenlerde ‘kalkan’ kelimesi düştü kalbime. Baktım hemen etimolojik anlamına, kalkmak dikilmek yazıyordu. Bir an düşündüm, Dünyamızı koruyan kalkanı… Atmosfer çıktı karşıma. Biraz araştırma yapınca atmosferle ilgili anladım ki, yer çekimi sayesinde tutulan Dünya’nın etrafını saran, gaz ve buhardan (nefes) oluşan bir tabakaymış. 10 bin km’ye varan şeffaf bir kabukmuş. Bu şeffaf kabuğun gücü beni hayrete […]
Geçenlerde ‘kalkan’ kelimesi düştü kalbime. Baktım hemen etimolojik anlamına, kalkmak dikilmek yazıyordu. Bir an düşündüm, Dünyamızı koruyan kalkanı… Atmosfer çıktı karşıma. Biraz araştırma yapınca atmosferle ilgili anladım ki, yer çekimi sayesinde tutulan Dünya’nın etrafını saran, gaz ve buhardan (nefes) oluşan bir tabakaymış. 10 bin km’ye varan şeffaf bir kabukmuş. Bu şeffaf kabuğun gücü beni hayrete düşürdü.
Atmosferimiz, Uzay’dan Dünyamız’a her gün gelen milyonlarca meteor bombardımanına bu şeffaf yapısına rağmen bir kalkan gibi karşı koyuyormuş. Uzay’ın öldürücü ısıdaki soğuğundan (ortalama -270 derece) korunmamızdan tutun Dünya’daki yaşanabilir ısının sağlanmasına kadar tüm oluşumların tek tek düşünülmüş olması -Allah’ımın atmosferdeki ince ayarlarını öğrendikçe- hayretten hayrete savurdu beni. İlmi öğrenmek isteyene gani gani açıyor Allah’ım o ilim deryalarını.. Sonradan öğrendim ki Dünya’nın korunma görevini yalnız atmosfer üstlenmemiş, bir de yerkürenin içinde madenlerin oluşturduğu manyetik alan, Dünyamızın etrafında Van Allen Kuşakları diye bir koruma zırhı meydana getiriyormuş. Bu zırh sayesinde radyasyon bombardımanından, Güneş dışındaki yıldızlardan gelen öldürücü kozmik ışınlardan korunuyormuşuz. Bize lütfedilen merhameti, koşulsuz hizmeti görebiliyor musun?
İnsan, Evren gibi olduğuna göre, Dünyamızı tehditlere karşı koruyan bir atmosfer varsa elbet bizi de koruyan bir kalkanımız, bir atmosferimiz olmalı değil mi? İnsandaki kalkanın adı ‘aura’ imiş. Aura, tüm bedeni saran elektromanyetik bir alanmış. Dünya’nın etrafındaki gaz ve buhardan oluşan atmosfer gibi, insanı da enerji, ışık, hale ile saran bir atmosfermiş bu aura. Ve insana tehdit oluşturacak nazar gibi çeşitli elektromanyetik alanları süzmek suretiyle, kişinin hasar görmesini engelleyen bir örtüymüş.
Auranın güçlenebilmesi için pek çok yapılabilecek alternatiften biri olumlu düşünmekmiş. Bilim kanıtlarıyla olumlu düşüncenin insanı dik tutan yani auraya olan katkısını gayet net ortaya koymuş.
Yapılan araştırmalarda sevgi enerjisi, en yüksek ve uzun dalga boylarına sahip enerjilerken; korku, çatışma, aşırı duygusallık (kötümserlik gibi duyguları doğuran, endişe vs.) gibi enerjiler en kısa dalga boylarında ve en düşük titreşimlermiş.. Araştırmacılar olumsuz duygularını yönetmeyi öğrenmiş bir insanın DNA sının şeklini değiştirip değiştiremeyeceğini incelemiş ve öfke gibi duygularda, DNA mızın kasıldığı ve sıkıldığını, bu yüzden de işlevini yeterince yerine getiremediğini; tam tersi sevgi, şefkat, şükran halinde gevşeyip rahatladığını ve faaliyetlerini gerektirdiği gibi yerine getirdiğini ispatlamış. Affetme, sevgi, şefkat hallerinde kalbin beyne düzenli, uzun, ritmik dalgalar gönderdiği gözlenirken; olumsuz duygu hallerinde ise beyne düzensiz sinyaller gittiğini ispatlamış. Kalbimizin bedenimizin en güçlü elektrik ve manyetik alan üreticisi olduğu artık ispatlanmış bir veri. Her kalp atışımızda adeta bir enerji jeneratörü gibi etrafımıza o atışı oluşturan duygunun taşıdığı elektromanyetik alan ifadesini yaymaktayız. İşte tefekkürümce Aura’mızın güçlenmesi ya da zayıflaması bu yaydığımız elektromanyetik alana göre şekil alıyor.
Şimdi çok daha iyi anlıyorum, Peygamberler’in Dünya’nın manyetik enerjisinin en yüksek olduğu yerlerden çıkmış olmalarını ve bu enerji alanlarında sürekli tesadüfen (!) savaşlar çıkartılmaya çalışılmasını, bu enerji alanlarının korku ve savaş enerjisiyle aşağı çekilmek suretiyle kollektif bilinci dolayısıyla tüm insanlığı etkileyebilecek uyanışlara engel olunma çabalarını!
Şimdi bu bilgiler ışığında öncelikle DNA mızı şekillendirebilecek ve sonrasında -insan evren iç içe neticesinde- tüm kainatı, insanlığı etkileyebilecek bir güç bize verilmişken neden kalkansız kalıp delik deşik olmayı seçelim. Seçim elbetteki sizin…
KAYNAKÇA
Kur’an Hiç Tükenmeyen Mucize, Kuran Araştırmaları Grubu, İstanbul Yayın evi
Alemi çıkarırsan aradan İNSAN kalır, İNSAN’ı çıkarırsan aradan Alem kalır…Hep birlikte,hep ve sadece BİRLİK…Ne güzeldi yine, Rabbim ilmini arttırsın kardeşim…
Amin, ablacım ilmimizi hep birlikte arttırsın Rabbim.
Ne kıymetli bir yazı, çok teşekkür ederiz bu harika bilgiler içeren yazı için Sevgili Melda’cığım ?
Güzel kardeşim var ol.
Bize lütfedilen merhameti, koşulsuz hizmeti görebiliyor musun? ne güzel bir sorudur bu. Kalkan ki hem de nasıl güzel çepeçevre sarmış bizi
Çok şükür bir de O yapar sevabı bize yazar, nasıl bir merhamet..
İnsan dürülmüş alemdir demişler. Ne güzel yazmışsınız, tebrikler?
Evrenler iç içe, Yaradan’a hamd olsun.