Garip varlıklar Gerçek özgürlük…Hadi itiraf edelim. Hepimiz savaşın barış, özgürlüğün kölelik ve cehaletin güç olduğuna inandırıldık değil mi? Yani aynı anda iki zıt inanışın ikisini de nasıl olduysa kabul ettik. Düşünsenize dışarıda bir tehlike yaratılırsa; içeride birlik sağlanır diye düşünen sürüngen akıllıların sisteminde sürünmeye ve köleleştirilmeye razı olduk biz. İnandığımız din bize merhametli olmayı buyururken; […]
Garip varlıklar
Gerçek özgürlük…Hadi itiraf edelim. Hepimiz savaşın barış, özgürlüğün kölelik ve cehaletin güç olduğuna inandırıldık değil mi? Yani aynı anda iki zıt inanışın ikisini de nasıl olduysa kabul ettik. Düşünsenize dışarıda bir tehlike yaratılırsa; içeride birlik sağlanır diye düşünen sürüngen akıllıların sisteminde sürünmeye ve köleleştirilmeye razı olduk biz. İnandığımız din bize merhametli olmayı buyururken; acımasızca savaşlar çıkarıp inançlarını korumaya çalışan garip varlıklarız biz!
George Orwell ‘1984’ adlı kült bir kitabı var, şöyle der kitapta: ”Hakikat Bakanlığı gerçekten yalanlarla ilgilidir. Barış Bakanlığı savaşla ilgilidir, Sevgi Bakanlığı işkenceyle ilgilidir ve Bolluk Bakanlığı açlıkla ilgilidir.” Şimdi hep birlikte düşünelim. İki zıt fikir aynı anda sizce var olabilir mi?
Peki bu şeytani sistem aynı anda iki zıtlığa inanma fikrini bize hap gibi nasıl yutturuyor? Yalnızca korku ve kaygı gibi sahip olma duygularını körükleyen düşük frekanslarla beyin kontrolünü ele geçirince bizim caanım ilkel beynimiz,size ait sandığınız hayatın, bir avuç şeytani sistemdeki insan tarafından yönetildiğini anlamanızı engellemeye çalışıyor ve en acısı da böyle bir durumda pek çoğumuz köle olduğumuzu fark etmiyor ve bundan gayet memnun yaşamaya devam ediyoruz. Biz sisteme köle olmalıyız ki bizi değerli hissettiren değerler; ev, araba olacak ki sisteme hizmet etmeye, tüketmeye devam edelim.
Çok anlamlı bir hikayeyle bitirmek istiyorum yazımı.
Bir üniversite profesörü öğrencilerine şu soruyu sorar:
Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?
Cesur bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar;
- Evet her şeyi Tanrı yarattı! Profesör devam eder;
- Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da Tanrı yaratmış olur ve çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de Tanrı şeytandır. Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur. Profesör ise öğrencilerine bir kez daha Tanrı’nın içindeki kaderin bir efsane olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça mutludur. Bu arada bir öğrenci ayağa kalkar:
- Bir soru sorabilir miyim profesör, der. Profesör de sorabileceğini söyler. Öğrenci, ”Soğuk var mıdır?” diye sorar. Profesör, ”Nasıl bir soru bu böyle, tabi ki vardır,” diye cevaplar. ”Sen hiç soğuktan üşümedin mi?” Öğrenci; – Aslında fizik yasalarında soğuk yoktur; yaşamda biz soğuğu, sıcaklığın yokluğu olarak düşünürüz. Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Örneğin, mutlak sıfır (-460 F) sıcaklığın kesin yokluğudur (Hiç olmadığı seviyedir). Tüm maddelerin bu seviyede tepkime özellikleri bozulur ve değişir. Soğuk yoktur, o yalnızca sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir kelimedir, der ve devam eder;
- Profesör karanlık var mıdır?
- Profesör;
- Tabi ki vardır. Öğrenci cevaplar;
- Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim. Çünkü karanlık da yoktur. Yaşamda karanlık, ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir basit ışık ışını karanlık bir mekanı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar. Siz belli bir mekanın/uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçersiniz! Bu doğrudur değil mi? Karanlık insanlık tarafından, ışığın olmadığı yer/mekan için kullanılan kelimedir. Son olarak öğrenci profesöre gene sorar;
Efendim, şeytan var mıdır?
- Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte cevaplar;
- Tabi ki, açıkladığım gibi, biz onu her gün her yerde görürüz. Şeytan/kötülük bir kişinin başka bir kişiye her gün sergilediği insaniyetsizliğinin bir örneğidir. O dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır. Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey de değildir. Öğrenci devam eder;
- Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur. Şeytan basit olarak Tanrı’nın Yokluğudur. O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın, Tanrı’nın yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibarettir. Tanrı şeytanı yaratmadı. Şeytan/kötülük, insanın tanrısal sevgiyi yüreğinde duyumsamadığı zaman deneyimlediklerinin bir sonucudur. O aynen, sıcaklığın olmadığı yere gelen soğuk ya da ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir. Profesör yerine oturur. Genç öğrencinin adı Albert Einstein’dır.
Gerçek Özgürlük
Bize düşen; teslimiyet, sulh, barış ve sevgi üzerine olan bu kainatı, vicdanımızı ve inanç sistemimizi geliştirecek tarzda anlamaya ve OKU‘maya çabalamak. Biliyorum dışarıdan bakınca çok romantik geliyor bu sözler; ama bir gerçek var ki, kendi içimizdeki sonsuz gücü bulduğumuzda kainat bize hizmete geçecek. Çünkü Biz’im Dünyamızda Her şey Mümkün.
Gerçek özgürlük
KAYNAKÇA
İşaret Dinletiler, https://www.youtube.com/watch?v=T-jBb68TQf4
Azra Kohen, AEDEN, Destek Yayınları, syf: 250-252
Uğur Batı, Eneagram, Alfa Yayıncılık, 2. Basım, syf: 38-40
In Orwell’s 1984, what is doublethink, https://www.cliffsnotes.com/cliffsnotes/subjects/literature/in-orwells-1984-what-isdoublethink
http://www.wiki-zero.com/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvRG91YmxldGhpbms, Doublethink