KubraNur Sayan
KubraNur  Sayan
kubranursayan@gmail.com
Acıların Karşısındaki Basitlik
  • 0
  • 207
  • 08 Mart 2020 Pazar
  • 1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız
    3 Kişi oy verdi
    Ortalama puan: 5,00.
    Bu yazıya oy vermek ister misiniz?
    Loading...
  • +
  • -

Bazen o kadar fazla acı çekiyoruz ki çektiğimiz acıların büyüklüğünün karşısında yaşamak zorunda olduğumuz dünyanın basitliği karşısında şaşırıyoruz. Ama bazen basitlikte güzeldir. Hatta bazen “basitlik, çokta basit olmayabilir.” lakin bu ayrı bir konu. Ama insan yinede sormadan edemiyor kendisine, bunca acının sonunda elde edebileceklerim bunlar mı diye. Çünkü bazen bunca acının sonunda bile elde edebildiğimiz […]

Bazen o kadar fazla acı çekiyoruz ki çektiğimiz acıların büyüklüğünün karşısında yaşamak zorunda olduğumuz dünyanın basitliği karşısında şaşırıyoruz. Ama bazen basitlikte güzeldir. Hatta bazen “basitlik, çokta basit olmayabilir.” lakin bu ayrı bir konu. Ama insan yinede sormadan edemiyor kendisine, bunca acının sonunda elde edebileceklerim bunlar mı diye. Çünkü bazen bunca acının sonunda bile elde edebildiğimiz tek şey yeni acılar ya da birkaç ev ve araba oluyor. Ve bu çoğu zaman bizi tatmin etmiyor; çünkü bunca acının sonunda ev ya da araba talep etmiyoruz.

Basitlik

Yorgun ve yıpranmış ruhumuzu saracak ve kollarında dinlenmemize izin verecek bir omuz talep ediyoruz. Biraz sevildiğimizi hissedebileceğimiz maneviyat dolu başka bir ruh talep ediyoruz. Ya da ne bileyim güvenebilmek istiyoruz birilerine mesela. Kimseye güvenemeyeceğin bir dünyada süper lüks hayatlar değilde çevrende sevip, sevilip güvenebileceğin insanlarla dolu olan bir köy evi istiyoruz bazen. Tüm bu isteklerimize rağmen ve deneyişlerimizin sonucunda ise kimseye güvenemeyeceğimizi, sevginin ölüm uykusuna yattığını ve elde edebileceğimiz tek şeyin süper lüks ama yapayalnız bir yaşam olduğunu görünce hayal kırıklığımızı gizleyemez oluyoruz. Fakat asıl soru şu; biz ne ara bu hale geldik? İnsanlık hangi ara bu hale geldi?

İnsanlık hangi ara bu hale geldi?

İşin en büyük ironilerinden birisi de herkesin herkesi suçlaması ama asla kendisini suçlamaması. Belkide işe kendimizi suçlayarak başlamalıyız. Çünkü birçoğumuz sevgisiz kalpler karşısında sevgiyi aramaya devam etmeyi, sevgiyi göstermeyi değil; sevgiden vazgeçip karşımızdaki insanlara dönüşmeyi tercih ediyoruz. Sevmeyi ve sevginin değerini bilen çocuklar yetiştirmektense, onlarla sevgi hakkında hiç konuşmamayı tercih edip yeni canavarlar yaratıyoruz. Bunca kötülüğün suçlusu aslında sensin, benim, biziz. Yeni nesilleri yetiştiren ve yetiştirecek olan kişiler bizleriz. Bu yüzden belkide dışarıda bir canavar gördüğümüzde onun bir zamanlar küçücük masum bir çocuk olduğunu hatırlamalıyız.

Tamam belki içlerinde canavar olma potansiyelleri vardı (ki dürüst olmak gerekirse kimin yok ki?) ancak içlerinde iyiliğe dair kırıntılar da vardı. Bunu biliyorum çünkü herkesin içinde biraz iyilik ve kötülük vardır. Çocuk yetiştirmenin önemi de buradan geliyor işte. Canavar tarafı büyütmek yerine elinden tutup iyi tarafına ilerletmek. Ve sanırım kendi yetiştirdiğimiz ya da sessiz kalıp onlara dönüşmeyi seçtiğimiz canavarlar yüzünden mutsuzuz. Bu da ne yazık ki bizim suçumuz.

Size Stephen Hawking’in Ölümcül Sis adlı eserinden bir replik alıntılamak istiyorum;

Ölümcül Sis’ten korkmayan 3 market çalışanı sise girip boruyu temizlemek ister ve onları uyaran kişi ile dalga geçerler. Bu 3 kişiden 1’i genç çocuktur, diğer 2 kişi ise yetişkin. Sisteki yaratık yüzünden genç çocuk ölür ve onları uyaran adam diğer 2 yetişkine dönerek şöyle der;

”O daha çocuk. Aptal olması normal. Peki sizin bahaneniz nedir?”

Evet gerçekten bu soruyu kendimize yöneltmek harika olacaktır. Çocuklar canavarca şeyler yaparlar, yetişkinlerin görevi ise çocukların hatalarından ders almasını sağlamaya çalışıp iyiyi öğretmektir. Peki bizim canavarca şeyler yapmamızın bahanesi nedir? Evet yetişkinler de hata yapar ancak bilirsiniz, yetişkinlerin ve çocukların hata yapma dereceleri arasında ciddi bir fark olmalı.

Mutsuz hayatlara sahibiz ve istediğimiz hayatı elde etmek yerine araba ve lüks dairelerle yetinmek zorunda kalıyoruz; sonra da o lüks dairelerin içinde yalnız bir şekilde ağlayıp acı çekip sabah hiçbir şey olmamış gibi işimize gidiyoruz hem de sırf gece olup ağlayabileceğimiz dairenin parasını ödeyebilmek için. Sanırım bazı şeyleri toplu olarak düşünmemiz gerek.

Basit mi, basitlik mi,kolay mı, zor mu?……… böyle uzayıp gider kelimeler…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM