Hani derler ya “hayat kırkından sonra başlıyor” diye gerçekten kırkından sonra mı başlıyor, yoksa “farkındalık”larla mı başlıyor, hayat? Ne kadar farkındayız, özümüzdeki güzelliklerin? Ne kadarını hatırlıyoruz, hatırlanmaya değenlerin? Geçmiş ve gelecek arasına sıkıştırdığımız “bugünü” mü yaşıyoruz, yoksa suyun üstünde sektirdiğimiz taşlar gibi hayatı mı sektiriyoruz? Sen düşünceden ibaretsin Geriye kalan, et ve kemiksin. Gül düşünür, […]
Hani derler ya “hayat kırkından sonra başlıyor” diye gerçekten kırkından sonra mı başlıyor, yoksa “farkındalık”larla mı başlıyor, hayat?
Ne kadar farkındayız, özümüzdeki güzelliklerin?
Ne kadarını hatırlıyoruz, hatırlanmaya değenlerin?
Geçmiş ve gelecek arasına sıkıştırdığımız “bugünü” mü yaşıyoruz, yoksa suyun üstünde sektirdiğimiz taşlar gibi hayatı mı sektiriyoruz?
Sen düşünceden ibaretsin
Geriye kalan, et ve kemiksin.
Gül düşünür, gülistan olursun
Diken düşünür, dikenlik olursun
Hayata nasıl baktığımız değil mi önemli olan? İster gülü düşünerek gül bahçesinde dolaştır ruhunu, ister dikeni düşünerek acıt ruhunu. Herkes gönlünün rengini yaşar ve yüreğinin rengini yansıtır çevresine.
Her şey güzel de sorun da zaten bu gülistanı nasıl bulacağımız değil mi? Özümüze ulaşmak için duygularımızı tanıyarak başlayabiliriz belki de farkındalık yaratmaya. Sonuçta duygularımız bastırılmak için değil, anlaşılsın diye verildi biz insanoğluna.
Korku, hayatını korumak için verilmiş; hayatını azaba çevir diye değil.
İnat, bir kararı sonuna değin uygulamak için verilmiş; yanlışta ısrar et diye değil.
Endişe, kaygı dikkatli olmak için verilmiş; vesvese için değil.
Sıkıntılar, düşünmemiz için, ders çıkarmak ve yenilikleri keşfetmemiz için verilmiş; bastırmak ya da yok saymak için değil.
Hüzün, özümüzü keşfetmemiz için verilmiş; yoksa kendini mutsuzluk içinde boğ diye değil.
Mutluluk kadar korku, inat, endişe, sıkıntılar ve hüznün de değerini anladığımızda farkındalıklarımız başlıyor. Hüzünle gelen bazı hakikatleri, gözyaşı dökmeden anlayamayacağımız gibi… Olanları hakkaniyetle ve doğru yorumlamak önemli olan. İşte o zaman bu arayışta kabuğumuzu kırabilir, hatırlar ve ona uygun davranırız. Böylece duygularımızın seyisi olabiliriz.
Hayatınıza dikkat edin, yaşadıklarınıza bakın, ne kadar şikayet ediyorsanız şikayetleriniz gittikçe artıyordur. Çünkü neye odaklanırsak ONUN farkında oluruz. Ne kadar inkar ederseniz edin, siz hayatınıza ne verdiyseniz hayatınız size onu veriyor ve bunu kabullenmekte zorlanıyorsunuz. Kirli bir denizin fazlalıkları kıyıya atması gibi sizinde üstünüzden fazlalıkları atıp özünüzü tanıma zamanı geldiğinde hayat farkındalığınız başlamış oluyor.
Gamına gamlanıp olma mahzun…!
Demine demlenip, olma mağrur…!
Ne dem baki, ne gam baki, Ya Hû! diyebilmektir hüner…
Adnan Şimşek diyor ki: BOŞ GÖRME, HOŞ GÖR
Çok güzel farkındalık adına bir yazı okudum hayat kırkından sonra neden başlar ki diye düşündüm acaba daha çok tecrübe sahibi olmak kişiliğin oturması ve daha bilgili daha sabırlı olduğumuz için mi tabi vardır bir çok sebebi ama maddeler halinde yazmanız da güzel olmuş korku,inat endişe gibi ellerinize yüreğinize sağlık.
Yine blgi dolu hazine bir yazı
Çok teşekkürler :))
Gül düşünen gül bahçesinde,diken düşünen dikenlikte sevgili öğretmenim.Ne güzeldi…Bitmesin istedim.Varolun.
Güzel yüreklim çok teşekkürler
Yine çok güzel bir yazıyla karşımızdasınız hocam tebriklerrr?
Gerçekten birşeyleri farkettirecek bir yazı❤
Çok teşekkürler yorumlarınız çok değerli benim için 🙂