Yine her sabah olduğu gibi alarmımın sesiyle açtım gözlerimi. Uyumak İstiyorum . Mor, yumuşacık olan pikemi istemeyerekte olsa attım üzerimden. Banyoda işlerimi hallettikten sonra odama geri döndüm. Aynamın karşısına geçip bir süre ne giysem diye düşündükten sonra kot pantolona ve düz beyaz tişörte karar verdim. En sevmediğim kısma, saçlarıma gelmişti sıra. Kendiliğinden düz olan kızıl […]
Yine her sabah olduğu gibi alarmımın sesiyle açtım gözlerimi. Uyumak İstiyorum . Mor, yumuşacık olan pikemi istemeyerekte olsa attım üzerimden. Banyoda işlerimi hallettikten sonra odama geri döndüm. Aynamın karşısına geçip bir süre ne giysem diye düşündükten sonra kot pantolona ve düz beyaz tişörte karar verdim. En sevmediğim kısma, saçlarıma gelmişti sıra. Kendiliğinden düz olan kızıl saçlarımı tarayıp bıraktım. Odamda işim bittikten sonra evde tek olmamın verdiği rahatlıkla kahvaltı hazırlamaya başladım. Kahvaltı faslı bittikten sonra son kez aynada solgun yüzüme baktım ve beyaz spor ayakkabılarımı giyip çıktım evden. Servise bindiğimde en arka cam kenarının boş olmasının verdiği mutlulukla kulaklıklarımı takıp yeni aydınlanmaya başlayan havanın güzelliğine kendimi kaptırarak hayallere daldım. Yanımdaki kızın beni uyandırmasıyla kalktım.
Okulun merdivenlerini istemeyerekte olsa çıktım. 4. kata vardığımda artık dizlerimi hissetmiyordum. Sınıfımın kapısına geldim, 12/D. Bu bana yakında mezun olmamı hatırlatsa bile şuan ona üzülecek vaktim yoktu. Her şeyi unutup sınıfıma neşeli bir şekilde günaydın dileklerimle girdim. En yakın arkadaşım Neşe, hafta sonu arasında özlemiş olacak ki boynuma atladı. Kısacık bir tatilde bile yaşadıklarını anlatmaya başladı. Öğle molasına kadar onu dinledim.Bazen çok güldük, bazen sinirlendik, bazen üzüldük. Bana kendimi iyi hissettiriyordu Neşe.Öğlende müdürün çağırmasıyla kantinden ayrılarak yukarı çıkmıştı. Bende hem meyve suyumu içiyor hem de telefonuma bakıyordum. Dalmış olacaktım ki arkamdan birinin ‘Didem’ demesiyle sıçradım. Adımı birinin ağzından bu güzel çıkmasına şaşırmıştım. Kim olduğuna baktığımda yan sınıfa yeni gelen çocuk olduğunu anladım.Anladım da adımı nereden biliyordu? Ben bunları düşünürken yine konuştu :
-Sakıncası yoksa yanına oturabilir miyim? O gökyüzünü andıran masmavi gözleri beni yine hayallere sürükledi. Tabi ben yine bunları düşünürken cevap dahi vermemiştim çocuğa. Yüzüme öylece bakıyordu. Tabi dedim, oturabilirsin. Neşe hala gelmemişti.Canım da sıkılmıştı. İsmin ne diyerek soru dolu gözlerle baktım öylece. Gerçi bakmamak mümkün değildi. Gülümseyip Fatih dedi. Bu sorumdan sonra konuşmamız başladı. Kantinden çıktıktan sonra ilk işim Neşe’ye bunları anlatmaktı.Öyle de oldu. Akşam eve geldiğimde Fatih’in sosyal medya hesaplarına baktım.Demiştim ya gözlerimi alamadığım gibi aklımdan da çıkmıyordu. Gökyüzünü anımsatıyordu bana, sonsuzluğu..
Sürekli onunla konuşmak istiyordum. Onu görmek, hayallere dalmak.. Aşık mı oluyordum ne? Uyku !!! Uykuda mıyım? Ben yine düşüncelere dalmışken telefonumun çalmasıyla kendime geldim. Efendim annecim? Annem yokluğunda neler olup bittiğini öğrenmek için her akşam arardı beni. Babamla bir haftalığına işleri için şehir dışına çıkmışlardı. Uzun uzun annemle ve babamla konuştuktan sonra banyo yaptım. Bu güzel, saf hisle birlikte kitap okudum.Birde yanında kahve, en sevdiğim muhteşem ikili. Kitabın o büyülü dünyasına kendimi baya kaptırmıştım. Gözlerimi zar zor açıyorum. Son gayretimle saçlarımı kurutup uykuya daldım. Hayret! Alarmım çalmadan kalkmıştım. Bunu fırsat bilerek parmak yenecek kıvamda bir kahvaltı hazırladım kendime. Her işimi hallettikten sonra vaktimin olmasıyla saçlarımı maşa yapmaya karar verdim.
Tek düşüncem Fatih’ti. O muhteşem yüzü. Bu dünya onu hak etmiyordu sanki. Çok iyi biriydi o. Artık okulda sürekli konuşuyor, birlikte yemek yemeğe iniyorduk.Anlamıştım sonunda ben baya aşıktım ona. Aradan günler geçti, çok iyiydi aramız. Okul çıkışında onu beklememi istemişti Fatih. Ümitlenmiştim bende sanırım bir şeyler olacaktı aramızda. Fakat öyle olmadı, dünyam yıkılmıştı. Beni daha fazla üzmek istemediğini, konuşmamamız gerektiğini söyleyip çekip gitti. Sesi titriyordu bana bunları söylerken. Dikkatimi çeken şey gözlerinin dolmasıydı.
Servisin gitmesini de bahane bularak eve yürümeye karar verdim. Sanki düşüncelerim evrene yansımıştı. Yağmur yağmaya başladı. Eve gittiğim gibi üzerime rahat şeyler giyip penceremin karşısına geçtim.Orada uyuyakalmışım. Sabah o lanet alarmın sesiyle kalktım. Uyku… Uyumak İstiyorum. Aynaya baktığımda yüzüm kireç gibiydi. Umursamayıp üzerimi değiştirdim. Kahvaltı bile etmeden çıktım evden. Neşeyle konuşmak, ağlamak istiyordum.Öyle de oldu. Çıkışa kadar Fatih’i hiç görmedim.Gelmemiş miydi acaba? İki günüm böyle geçti. Cumartesi sabahı yine uyku sarmış beni… Ama annemle babam geleceği için erkenden kalkıp onların sevdiği şeyleri yaptım. Özlemiştim baya ve tam o anda anahtar sesini duydum. Koşarak ikisine de sıkıca sarıldım. İşte bana en iyi bu gelirdi. Kahvaltıdan sonra hasret giderirken telefonum bilmediğim bir numara tarafından çaldı. Hissetmiştim, iyi bir konuşma olmayacaktı.Tanımadığım kalın, soğuk bir ses:
-Merhaba Didem,ben Ege. Hala tanıyamamıştım ve tereddütle efendim dedim. İsminin Ege olduğunu öğrendiğim çocuk:
-Ben hastaneden arıyorum. Fatih’in arkadaşıyım. Seni yanında istiyor, gelirsen sevinirim deyip cevap vermemi bile beklemeden kapattı. Ardından bir mesajla hangi hastanede olduğunu yazdı. Çok şaşırmış ve korkmuştum. Annemde anlamış olacak ki her şeyin iyi olup olmadığını sordu. Arkadaşımın hastaneye kaldırıldığını gitmem gerektiğimi söyledim.Anlayışla karşıladı. Çantamı alıp hemen Ege’nin söylediği hastaneye gitmek üzere ilk gelen taksiye bindim. İndiğimde beni tanıyor olacak ki ilk defa gördüğüm çocuk geldi yanıma. Takip et beni Didem dedi yine soğuk sesiyle. Peşine takılıp ikinci kata çıktık birlikte. Uzun bir koridorun sonunda köşeyi döndük. Camlı bir oda, odada öylece yatan Fatih. Gözyaşlarıma engel olamadım. Zar zor iki kelime çıktı ağzımdan.
Ege yanımızda duran sandalyelere oturmama yardım etti. Anlatmaya başladı. Meğer benim Fatih’im seneler önce akciğer kanseri olmuş. Fitoterapiler, ameliyatlar derken bir süreliğine durmuş. Sonra buraya, İzmir’e taşınmışlar annesiyle. Babasıyla da ayrılmışlar. İki üç gün önce tekrarlamış hastalığı. Benimle konuştuğu gün diye geçirdim içimden. O yüzden demek ki o gün darmadağındı. Dikkatimi Ege’ye verdim.Bir ara uyanır gibi olmuş o sırada da adımı sayıklamış. Daha da ağlamaya başlamıştım. Bunları duydukça uyku… uyumak İstiyorum ….
O gece hastanede Ege ben ve Fatih’in annesi kaldık. Sabaha karşı babası geldi. Benim annemle babamda gelmişti. Onlar bahçeye çıktığında Ege’yle kaldık. Sanki son kez görüyormuşum gibi ezberlemek istedim yüzünü en ince ayrıntısına kadar. Ben onu izlemeye dalmışken cam yerini siyah perde aldı. Doktorlar koşarak girmeye başladılar içeri. O sırada annesi, babası da gelmişti. Dışarı attım kendimi. Ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerim dayanamayıp yaşları akıttı. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Başımı yavaşça yukarıya kaldırdım,gökyüzünün sonsuz kudretini düşündüm. Aynı zamanda Fatih’imin gözlerini..
Omzumda bir el hissettim,Ege’ydi. Kızarmış gözlerinden göz bebekleri dahi belli olmuyordu. Çok ağlamış, belliydi. Ve asla duymak istemediğim o sözler çıktı ağzından. Ağlayamadım, kaldım öylece. Sanki geri kalkıp yanıma gelecekti. Didem deyip kısılan gözlerinle gülecekti. Ama o sonsuzluğa gitmeyi tercih etti. Benim ise o günden sonra gökyüzüm karardı. Orada hep mutlu ol sevgilim, umarım karşılaşırız. Seni çok seviyorum. Uyumak İstiyorum
Herkesin hatta herşeyin bir hikayesi var değil mi gerçekten hafif burkularak okudum benimde annemin ciğerinde kitle var biraz da annem geldi aklıma Allah tüm hastalara şifa versin
Çok güzel bir hikâyeydi. Tüylerim diken diken oldu ve çok etkilendim. Tebrikler. ??