Kunduz
Sarı, kırmızı, yeşil yapraklara buruşuk bir kağıt muamelesi yapmamak için özenle basıyordu ruhum ve gün geliyordu yaprak hışırtılarında kaybolmak için bir melodiye çeviriyordu adımlarını... Nezaket…
Sarı, kırmızı, yeşil yapraklara buruşuk bir kağıt muamelesi yapmamak için özenle basıyordu ruhum ve gün geliyordu yaprak hışırtılarında kaybolmak için bir melodiye çeviriyordu adımlarını... Nezaket…
Ah Adem döngüsünden sıyrılmış lakin bi-çare nefsini köreltememiş benliğim. Ne arar durursun çiğ sütten mütevellit ete bürünmüş dilden, kemikten ? Çok zorlanıyor bazen gönlüm rampalı…
Haftanın son günüydü işime göre, Cuma, ertesi iki gün tatildi. Cumartesi gününü, evde dinlenerek kendimle kitaplarımla yazı ve şiirlerimle geçirdikten sonra, akşam olmak üzere iken…
Buğday tarlalarının, rüzgarla efil efil sallanışını, son görüşümdü. Sır ağacımla vedalaşamamıştım bile. Gözlerimin seğirmesinden anlamalıydım, ruhumun büyük bir göçe şahitlik edeceğini. Ama anlayamadım işte. Hüzünler…
"Geceye beyaz bir hırka giydirdim, üşümesin diye. Gökyüzü yıldız yıldız parçalanmış geldi gözüme, yüreği yaralı, boşluktaydı bulutlar ve insanlar nedenli nedensiz..." Yazmak tuhaf geldi ayın…
Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.
Biriktirdiklerim ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın!