Halk Şiirinden İstiare Örnekleri
Abone Ol 

Halk Şiirinden İstiare Örnekleri

Önceki yazımızda Halk şiirinde kinaye konusunu ele almıştık. Halk şiirinde edebi sanatların kullanımıyla ilgili genel bir değerlendirme yaptığımız o yazıdan iki paragraf: Edebiyat araştırmacılarının çok sevdiği ve üzerinde çalıştığı konuların başında “Edebi Sanatlar” konusu gelmektedir. Bu konuda kaleme alınmış sayısız kitap, bilimsel makale ve tez çalışması vardır. Ancak bu konuda yapılmış çalışmalarda iki büyük boşluk […]

Önceki yazımızda Halk şiirinde kinaye konusunu ele almıştık. Halk şiirinde edebi sanatların kullanımıyla ilgili genel bir değerlendirme yaptığımız o yazıdan iki paragraf:

Edebiyat araştırmacılarının çok sevdiği ve üzerinde çalıştığı konuların başında “Edebi Sanatlar” konusu gelmektedir. Bu konuda kaleme alınmış sayısız kitap, bilimsel makale ve tez çalışması vardır. Ancak bu konuda yapılmış çalışmalarda iki büyük boşluk vardır: Modern şiirimizde edebi sanatlar ve halk şiirimizde edebi sanatlar. Çünkü Edebi sanatları konu alan kitaplar, terimlerin tanımını çok büyük oranda Divan şiirinden seçilmiş örneklerle yapmışlar, halk şiiri örneklerine hemen hemen hiç yer vermemişler, bu da edebi sanatların Divan şiirine özgü olduğu yolunda yanlış bir kanaatin yerleşmesine neden olmuştur. Bu konuda ilk olmasa da en kapsamlı çalışmalardan biri olan “Yeni Türk Şiirinde Edebi Sanatlar” (Ötüken Neşriyat) isimli kitabımızda verdiğimiz altı binin üzerinde örnekle Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinde de edebi sanatların çok zengin ve özgün örnekleri bulunduğunu göstermeye çalıştık. Ancak Halk Edebiyatında edebi sanatlarla ilgili kapsamlı bir çalışma bugüne kadar yapılabilmiş değildir. 

Halk şiirinin genelde yalın bir anlatımı vardır. Ancak halk şairlerinin söz sanatlarını, mecazlı söyleyişleri tümüyle dışladığı da söylenemez. Gerek Âşık ve Tekke edebiyatlarında gerekse anonim ürünlerde edebi sanatlara çok güzel örnekler bulmak mümkündür. Gerçi, Halk edebiyatında edebi sanatların kullanımında bir çeşitlilik görülmez. Bunun bir nedeni âşıkların çoğunun okuma yazma bilmemesi ve şiirlerini doğaçlama (irticalen) söylemeleridir. Hazırlıksız söylenen şiirlerin sanatlı bir söyleyişi yakalaması doğal olarak çok güçtür. Aynı şekilde teorik bilgi veya okuma yazma bilmeyi gerektiren leff ü neşr, istihdam, akis, rücu, iade, kalb, iham, iştikak, ibham, sihr-i gibi pek çok söz sanatının örneğini Halk şiirinde bulamayız. Az da olsa tecahül-i arif, hüsn-i talil örnekleri bulmak mümkün olsa da şair bunları bilinçli olarak yapmamıştır. Ancak halk ozanları, tanımını bilmese de sanatçılık yeteneği gerektiren pek çok cinas, teşbih, istiare, teşhis ve intak, kinaye, mecaz-ı mürsel, mübalağa, tezat, tariz, icaz, irsal-i mesel, istifham, tenasüb, nida  örnekleri vermişlerdir.  

Halk şairlerinin çok sevdiği sanatlardan biri de istiaredir. İstiare (Eğretileme): Aralarında benzerlik ilişkisi bulunan iki sözcük veya kavramdan birini geçici olarak diğerinin yerine kullanma sanatıdır.  Şu dizelerde şair sevgiliyi, ceylana, marala benzetir:

Salınarak yürü ceylan kuzusu

Kaçma maral kaçma avcı değilim (Katibi)

Benzetme sanatının temel öğelerinden benzeyen ve benzetilenden sadece birinin kullanılmasıyla yapılan yarım benzetmeye istiare denir. Aşağıdaki dörtlüğün üçüncü dizesinde (meme)+ turunç benzetmesiyle bir istiare yapılmıştır:

Dedim ölüm yok mu dedi aynımda

Dedim öz vebalım dedi boynumda

Dedim turunçların dedi koynumda

Dedim koklaşalım dedi ki yok yok (Garip Hasan)

İstiare; şaire az sözle çok anlam ifade etme imkânı sağlanır. İstiare iki varlığın anlam bakımından teke indirilmesidir. Bu iddianın olmadığı yerde istiare yoktur. Pir Sultan’a ait şu dörtlüğün üçüncü dizesinde bir at- eşek benzetmesi vardır:

Erenler der seni ceme katarlar

Kötü amellerin taşra atarlar

Bir gün yularından tutup çekerler

Çektikleri yere varabilirsen (Pir Sultan)

Orijinal bir istiare teşbihten daha güzeldir. Çünkü kısadır. Teşbih gibi fazla söze ihtiyaç göstermez. Sözün kısa söylenmesinin ise özellikle şiirde önemi fazladır. Benzetme öğelerinden sadece benzeyenin ve benzetme yönünün bulunduğu (kendisine benzetilenin bulunmadığı) benzetme sanatına “kapalı istiare”

 Sadece kendisine benzetilenin verildiği istiarelere de açık istiare adı verilir.

İstiarenin çok bilinen şu örneğinde bebek, kuzuya benzetilmiş; benzeyen verilmediği için açık istiaredir.

Kurban olam kurban olam                                                         

Beşikte yatan kuzuya

İstiarenin güzelliği ve değeri yapılan benzetmeyi hemen hatırlatmamasına bağlıdır. Ancak istiare, ne bilmece gibi kapalı ne de ilk bakışta hemen anlaşılacak kadar basit ve sıradan olmamalıdır. Şu türküde çimenlerin üstündeki çiğ taneleri gözyaşına benzetilmiş. Şair aynı zamanda çiğ tanelerinin gözyaşı olmadığını bilmez görünerek bir tecahül-i arif ve hüsnüi ta’lil yapar.

Şu yüce dağları duman kaplamış

Yine mi gurbetten kara haber var

Seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış

Çimenler üstünde gözyaşları var

İstiare, teşbih ve teşhis gibi bir somutlaştırma çabasıdır. İstiarede soyut kavramların, anlatılması güç düşünce ve duyguların, somut kavramlar aracılığıyla daha etkili ve belirgin tarzda dile getirildiği görülür.

Bir ateş düştü canıma. 

Yanarım kimseler bilmez. (Gevheri) 

(Aşk)+ateş

İstiare yapılırken bir söz, istiare yoluyla anlamını başka bir söze bırakır, bir engel de (karine-i mania), gerçek anlamın düşünülmesini önler: mesela şu türküde güzellerin fidana benzetilmesi açık istiare, “bürük bürünmek” ise gerçek anlamın düşünülmesinin engelidir.

İpek bürük bürünmüş 

Niksar’ın fidanları (Anonim)

(Güzeller)+fidan

Halk dilinde mesela kavun satan bir adamın: “Bal satıyorum, bal!” deyişi; karpuz satanın: “Kurabiye bunlar, kurabiye”; salatalık satanın: “Çengelköy bademleri!” demesi birer istiaredir. Ancak yaratıcılık gerektiren istiareler büyük sanatçıların eserlerinde karşımıza çıkar. İstiare ifadeyi daha canlı, daha güzel, şiddetli ve heyecanlı hâle getirir. Bu özelliğinden dolayı Halk şiirinde de çok kullanılan edebî sanatlardan biridir:

Bugün ben bir güzel gördüm 

Bakar cennet sarayından 

Kamaştı gözümün nuru

Onun hüsnü cemalinden (Ercişli Emrah)

Sevgili+(huri)

Divan edebiyatında olduğu gibi halk edebiyatında da mazmunların (klişeleşmiş mecazlar) çoğu istiare örneğidir. Sevgilinin sunaya, periye benzetilmesi de yaygın bir mazmundur:

Bir sabah uğradım göl kenarına

Sunam beni gördü yüzmeye durdu

Çalındı çırpındı çıktı kenara

Elâ gözlerini süzmeye durdu (Emrah)

Açtırdım kapıyı girdim içeri

Aklımı başımdan aldı o peri. (Neşet Ertaş)

Bir şiiri doğru anlamak ve ondan zevk almak için edebi sanatları bilmek gerekir.  Sanatlı bir söz söylemek için dilin de ağır olmasına gerek yoktur. Çok sade bir dil ile de çok güzel sanatlar yapılabilir:

Bahçenin kapısın açtım 

Kırmızı güle dolaştım 

Öptüm sevdim helallaştım 

Bir gül aldım yanağından (Ercişli Emrah)

Öpücük+(gül)

Kapalı istiarede sadece benzeyen verilir, kendisine benzetileni okuyucu yorum gücünü kullanarak tahmin eder. Halk şiirinde kapalı istiare örnekleri daha azdır.

Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı                                     

Avlasam çöllerde saz ile seni (Aşık Veysel)

(Saz, tüfeğe benzetilmiş; benzetilen verilmediği için kapalı istiaredir.)

Her kişileştirme sanatında bir kapalı istiare vardır. Teşhis ve intak örneklerini başka bir yazımızda ele alacağımızdan bu yazımızda kişileştirme dışında istiare örnekleri vereceğiz. Vereceğimiz istiare Örneklerini uzun uzun açıklamak yerine sırasıyla benzeyen ve kendisine benzetilen sözcükleri vereceğiz. Şiirde zikredilmeyen ögeyi ise parantez içinde belirteceğiz. Bu durumda benzeyen paranteze alınmışsa açık istiare, kendisine benzetilen paranteze alınmışsa kapalı istiare örneği vermiş olacağız:

Allı turnam bizim ele varırsan

Şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle

Turna+(postacı)

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece. (Aşık Veysel)

(Hayat)+iki kapılı han

Can kafeste durmaz uçar

Dünya bir han konan göçer (Aşık Veysel)

Can+ (kuş)

A kara kız kara kız

Saçlarını tara kız

Gönlüm uçtu yuvadan

Perçeminde ara kız. (Anonim)

Gönül+ (kuş)

Ötmesin bülbüller solmuştur gülüm

Döküldü çiçeğim kurudu dalım

Dostlar omuzunda giderse salım

Atıver çemberi salın üstüne

Karalar mı giydin alın üstüne

(Tabut)+sal

Sana derim sana ey âdem ata

Daha yol mu gider buradan öte

Eyersiz yularsız ağaçtan ata

Binmeyince gönül yardan ayrılmaz (Pir Sultan Abdal) 

(Tabut)+ağaçtan at

Seni seven aşık neylesin malı

Yumdukça gözünden döker mercanı (Neşet Ertaş) 

(Gözyaşı)+ mercan

Üflediler söndüm

Karanlıkta gönlüm

Şair+(mum)

Veysel günler geçti yaş altmış oldu

Döküldü yaprağım güllerim soldu

Gemi yükün aldı gam ilen doldu

Harekete kimse mani olamaz (Aşık Veysel)

Şair+(ağaç)

(Hayat)+gemi

Sabahtan uğradım ben bir fidana

Dedim mahmur musun, dedi ki yok yok. (Emrah)

(Sevgili)+fidan

Sana derim elâ gözlü meleğim

Senin bana incindiğin nedendir (Kuloğlu)

Sevgili+(melek)

Pir Sultan Abdal’ım kaddim büküldü 

Gözümün gevheri yere döküldü (Pir Sultan Abdal)

(Gözyaşı)+gevher

Sümmânî bu derde oldu müşterek

Kul ermez menzile meğer everek

Bugün bir gün yarın iki diyerek

Yâr siyah zülfümde beyaz gül açtı (Âşık Sümmânî)

(Saçın beyazı) +gül

Dadal Mevla’nın sunduğu ağıdır

Pençe vurur can evimi dağıdır

Ecel değirmende unun öğütür

Teknenin başında yük vara benzer (Dadaloğlu)

Ölüm+(aslan)

(Ölüm)+ağu

(Hayat)+ un

(Ölüm)+tekne

Çığrışır bülbüller gelmiyor bağban

Hoyrat dost bağından gül aldı gitti

Yüz bin mihnet ile bir bağ bitirdim

Ben yari bezettim el aldı gitti (Erzurumlu Emrah)

(Sevgili)+gül

(Aşk)+bağ

Kalktı zevrakımız aşkın gölünden

Bir yana varması güç oldu gitti (Bayburtlu Celali)

(Gönül)+kayık

Sağlı sollu rakib bağladı tabur

Dalgalandı gönül yürüdü vapur (Âşık Mesîhî)

Gönül+(deniz)

Rakip+(ordu)

(Aşık)+vapur

Civan da canına böyle kıyar mı 

Hasta başın taş yastığa koyar mı

Ergen kıza beyaz bezler uyar mı

Al giy allı balam şalların hani (Kağızmanlı Hıfzı)

(Mezar taşı)+yastık

Karlı dağların başında salkım salkım olan bulut 

Saçın çözüp benim için yaşın yaşın ağlar mısın (Yunus Emre)

Bulut+(üzüm)

Bulut+(kadın)

Ref’et nikabım ey vech-i enver;

Zulmette gönlümüz olsun münevver.

Şarâb-ı la’linin lezzeti dilber

Gezdirir meyhane meyhane beni. (Dertli)

(Dudak)+kırmızı şarap

Kanı mülke benim diyen köşk ü sarây beğenmeyen

Şimdi bir evde yatarlar taşlar olmuş üstünleri (Yunus Emre)

(Mezar)+ev

Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter

Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer (Yunus Emre)

Gönül+(tarla)

Yine esridi Yunus, Taptuk yüzün görelden,

Meğer onun gönlünden bir cur’a şerbet içti. (Yunus Emre)

(Hikmet)+şerbet

Cümle erenler uçdı taglar yazılar geçdi

‘Işk kazanına düşdi kaynayubanın bişdi (Yunus Emre)

Erenler+(kuş)

Altın kafes idi benim durağım,

Dost elinden yaralandı yüreğim.

Evvel yakın idim, şimdi ırağım,

Felek beni nazlı yârdan ayırdı. ((Karac’oğlan))

Şair+(bülbül)

Kadir Mevlam kudretini bildirir

Daim ağlar kullarını güldürür

Menekşeler külahını kaldırır

Yeşil çemenlerde yeler durmayıp (Kul Mehemmed)

Menevşe+(derviş)

Ah elinden zülf-i kemendim benim

Müjgan urdu sinem yaralandı gel

Güzel başın içün ağlatma beni

Dilber gam başımdan aralandı gel (Gevherî)

Müjgan/kirpik+(ok, hançer)

Gevheri der fırsat gitti elimden

Anın için korkum yoktur ölümden

Kim cüda kıldıysa beni gülümden

Bencileyin gonceleri hâr olsun (Gevherî)

(Sevgili)+gül

Mustafa metheder seni

Terk ediben gitme beni

Takip boynuma zülfünü

Sürür nazlanı nazlanı (Kayıkçı Kul Mustafa)

Zülüf+(kement)

Bir çift bülbül geldi kondu çimene

Başı yeşil ayakları kırmızı

Bal akıyor lisanından lebinden

Al yanaklar alma gibi kırmızı ((Karac’oğlan))

(Söz)+bal

Bir yar sevdim bu alemde birinci

Koynuna saklamış ayva turuncu

Yar eline almış aşkın kılıncı

Çarha vurmuş benim için zağlıdır ((Karac’oğlan))

(Meme)+ayva, turunç

Bak şu dilberin boyuna

Ak gül doldurmuş koynuna

Geldi sarıldı boynuma

Ne şeftali alabildim (Karac’oğlan)

(Yanak)+şeftali

Karac’oğlan der ki dertlerim azdır

Güzeli öğmesi boynuma farzdır

Kara kaş altında sürmeli gözdür

Aşığın bahşişin vermeli gelin ((Karac’oğlan)

(Öpücük)+bahşiş

Ömür beşiğine sabır beledim 

İnce ince eleklerden eledim (Âşık Mahzunî Şerif)

Sabır+(bebek)

Kahpe felek kan mı değdi dişine? 

Ömrümü yedikçe gider hoşuna (Âşık Mahzunî Şerif)

Felek+(canavar)

Kanadım değdi sevdaya 

Kondum kondum uçamadım (Âşık Mahzunî Şerif)

Şair+(kuş)

Mele koyun mele ben nasıl edem? 

Başım alıp gene Maraş’a gidem

O dört kuzum ile koyunlar güdem (Âşık Mahzunî Şerif)

(Yavrular)+kuzu

Fadime’den doğan iki güneşe 

Kerbelâ’da tuzak kuran ben miyim? (Âşık Mahzunî Şerif)

(Hz. Hasan, Hüseyin) +güneş

Yedi yıl bekledim yolun

Tavaf ettim sağın solun

Allâh için şahit olun

Yanıp hû çektiğim yerler (Kağızmanlı Hıfzî)

Sevgili +(Kâbe)

Şair+(derviş)

Âh yardan umudu kestim de geldim

Vurduğu neştere küstüm de geldim

Elimi üstüne bastım da geldim

Yarama melhem kıl îmân günüdür (Kağızmanlı Hıfzî)

(Aşk acısı) +neşter

RECAİ KAPUSUZOĞLU

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM