Günümüzde kapitalizm karşında birer birer kepenklerini indirmek zorunda kalan ama her zorluğa rağmen ayakta kalma uğruna direnen “edebiyat dergileri“nden kısaca bahsetmek istiyorum. Belli bir yasal prosedür izledikten sonra yayın hayatına merhaba diye edebiyat dergileri aslında bireysel çabadan çok, grup çalışması izleyen bir süreçle yürütülmesi zorunlu olan yapılardır. Ekip işidir. Alanınızda ne kadar uzman olursanız olun, […]
Günümüzde kapitalizm karşında birer birer kepenklerini indirmek zorunda kalan ama her zorluğa rağmen ayakta kalma uğruna direnen “edebiyat dergileri“nden kısaca bahsetmek istiyorum.
Belli bir yasal prosedür izledikten sonra yayın hayatına merhaba diye edebiyat dergileri aslında bireysel çabadan çok, grup çalışması izleyen bir süreçle yürütülmesi zorunlu olan yapılardır. Ekip işidir. Alanınızda ne kadar uzman olursanız olun, söz konusu olan bir edebiyat dergisi çıkarmaksa, şiir, deneme, öykü, makale ve diğer fikir yazıları için alanında uzman editörler tarafından okunup, değerlendirilmelidir ancak hali hazırda yayınlanan dergilerde editör genelde tekdir. Pek çok dergini yayın kurulu vardır ama bunların gerçek anlamda ne kadar iş yürüttüğü tartışılır.
Edebiyatın olmazsa olmazı olan dergiler, popüler kültürün altında satış kaygısı güden ticari metaya dönüşmektedir. Eskiden bayilerden ya da kitap kafelerden almaya alışık olduğumuz dergiler, internet üzerinden satış yapan pek çok kitap sitesinin bannerlerinde boy göstermektedir. Bunun böyle olması, edebiyat dergilerini çıkaranların çok da istedikleri bir durum değildir ancak popülerleşme, verdiğinden fazlasını alan, günümüz ‘kullan at’ larını oluşturan sistemin temel sorunudur ve edebiyat dergileri de bundan nasiplenmektedir. Her ne kadar sanat, özgün metinler içermeyi öngörse de pek çok edebiyat dergisi tekrar üreten metinlere yer vermektedir. İçerikte de sıçramaya rastlamak mümkün değildir.
Ülkemizde ilk derginin çıkışı ilk gazetenin çıkışından yaklaşık olarak on sekiz yıl sonra başlar. Ancak yayın hayatına merhaba diyen bu dergi, bir edebiyat dergisi değildir. Vakayi-i Tıbbıye (1850) adındaki bu dergi bir tıp dergisidir. İkinci dergi Mecmua-i Fünûn (1862) ‟dur. Münif Paşa’nın yönetimini üstlendiği dergide başta çeviri olmak üzere bilim, teknik konuları yer alır. Henüz bir edebiyat dergisi çıkarmak o dönemin insanının aklında değildir. Çıkarılan bu dergilerde batılılaşma süresince Avrupa’dan öğrenilen yeni fikirlerin halka aktarılması amaçlanır. Edebiyata yönelim ise ancak 1870‟lerin sonlarına doğru başlar. Edebiyata ağırlık veren dergiler arasında Mecmua-i Ebüzziya (1880), Hazine-i Evrak (1881), Servet-i Fünûn (1891), Mektep (1891), Malûmât ve diğerleri sayılabilir.
O zamandan bu zamana kadar her alanda olduğu gibi edebiyat dergileri de kendini yeniledi. Baskı, kapak, görsel, reklam ve çeşitli grafik tasarımlarıyla okuyucunun karşına çıktı. Edebiyat dünyasının olmazsa olmazı dergiler, geniş kitlelere ulaşan, yazarla okuyucunun buluşmasını sağlayan en önemli araçlardan olagelmiştir.
Basılı yayınların giderek zayıfladığı günümüzde edebiyat dergiciliğindeki sıkıntılar yüzünden bir alternatif olarak e-dergicilik çıktı. Sanal ortamda hizmet veren e-dergiler, yayın yaptığı site kurulumu ve bakımı dışında aslında maliyeti olmayan bir süreç izler. Pek çok şirket, tanıtım broşürleri yerine e-dergi basar oldu. Bu kabul çerçevesinde basıl edebiyat dergileri satış rakamları, yazar kadroları, edebiyat ve yayıncılığa yaklaşımlarının yanında teknolojik gelişmeler ve çağın getirdikleriyle yeniden irdelenir oldu. Bugün edebiyat dergiciliğinin artan maliyet hesaplarıyla karşı karşıya kaldığını ve artan bu maliyeti finanse etmekte zorlandıklarını da hesaba katarak yeniden değerlendirmek gerekmektedir.
Satış odaklı olan ancak bir anlamda ayakta kalabilmek için satış kaygısını da gütmek zorunda olan edebiyat dergileri, farklı ideolojik yaklaşımlara sahip kitleleri kapsayacak biçimde oluşturulmaktadır, zaten farklı ideolojilerin varlığını sürdürmeleri ve beslenebilmeleri için bu kitlelere de ihtiyacı vardır, oysa bizi bütünleştiren dil, söz konusu ideoloji olduğunda birleştirici vasfını kaybedip ayırıcılık rolünü üstlenir. Oysa ütopik düşünüldüğünde edebiyat, hiçbir ideolojiye hizmet etmemelidir ancak sahada durum farklıdır. Dergiler kamplaşmış ve ayrışmıştır. Kendi ideolojisine hizmet eden yazarların içerikleri, editör süzgecinden geçirilip içerik kısmına alınır, diğerleri ise ayrıştırılır. Bütün bunlara ek olarak, dergilerdeki ideolojik yaklaşımlar da edebiyat dergilerin bir sorunsalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Her dergi için bunu söyleyemesek de genel kabul bu yöndedir.
Theodor Adorno, Jürgen Habermas, Louis Althusser (İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları) gibi isimler, ideoloji ve toplum arasındaki ilişkiyi saptama noktasında önemli aşamalardır. Bu isimlerin pek çoğunun ortak görüşü milliyetçilik olsun sosyalizm, liberalizm ya da muhafazakârlık olsun ideolojilerin tek-yanlı ve çok zaman gerçekliği çarpıtarak ve kendi lehine çevirerek toplumu belli bir forma sokma amacında olduğudur.1
Edebiyat dergileri nin pek çoğu standartlaşmış bir yayın politikası izlediğinden aslında benzer metinleri de okuyuculara sunmaktadır. Bu bağlamda metinlerarasılıktan bahsedilebilir.
Bu kavramı ilk kez Mikhail Bakhtin ve ardından Julia Kristeva kullandı. Metinlerarasılık anlayışına göre, her metin alıntılar mozaiği olarak inşa edilir; her metin bir diğerinin emilmesi ve dönüştürülmesidir; metinlerin devşirimidir. Basitçe, metinlerarasılık, metin ve metni okuma; bağımsız ve her şeyin metnin içsel yapısında olduğu kapalı bir sistem değildir; her metin ve metni okuma, diğer metinler ve okumalarla vardır; her metin diğer metinlerle ilişkisiyle vardır. Karışılıklı-metinsel-bağımlılık, bir metnin anlamıyla kendi başına var olmadığı, aksine diğer şifreler ve metinler ağı içinde yer aldığını anlatır. Her medya metni diğerine olan ilişkisi içinde yer alır.2
Bu bağlamda her dergi bir diğerinin tekrarı gibidir. Ayrıştıkları tek nokta sahip oldukları ideolojilerle belirlenir. Şimdilik bu durum, sektörün önündeki en büyük sorundur. İnsan tekdüzeleşirse metinlerin de tek düze olması normaldir denebilir ama şu soruyu da sormak gerekir. Metinlere giydirilen ideoloji de bir anlamda insanı tekdüzeliğe sürüklemez mi?
Edebiyat dergileri popüler yazarları kendi bünyelerine katmak gibi temel bir görevi de yürütür. Böylece popülerleşme sürecine katkı sağlamış olur. Oysa genç kalemlere daha fazla yer vermeleri gereken dergiler bu bağlamda işleyişini yeteri kadar yapamamaktadır.
Yeniden şekillenen dünyada edebiyat dergilerin yerinin ve görevlerinin ne olacağı belli değildir. Kapitalizmin olmazsa olmazı olan ‘iyi olan ayakta kalır,’ ‘büyük balık küçük balığı yer,’ gibi söylemlerin dergileri hali hazırda etkilediği bir gerçektir.
E-dergilere gelince; okuma tutkusunun kâğıt kokusunun önüne geçemeyeceği gerçeğini de göz önünde bulundurmalıdır. Dokunmak, metnin yazılı olduğu kâğıdı elinde evirip çevirmek, gerçek bir okumanın temelinde yer alır ama gelişen dünya düzeni artık eskisi gibi değildir. İleriye doğru masaya yatırılması gereken her sektör gibi bu sektör de artıları ve eksileriyle yeniden şekillenecektir. İlerisi şimdilik belirsiz. Bekleyip göreceğiz…
Serpil TUNCER
KAYNAKÇA
1-http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt7/sayi30pdf/akpinar_soner.pdf Akpıner SONER Toplum- Sanat ve İdeoloji Üçgeninde Toplumcu Gerçekçiliğin Edebiyat ve Siyaset İlişkisine Yaklaşımı Erişim t: 06/05/2020
2-Erdoğan İ, Alemdar K. Öteki Kuram Erk Yayınları 2010 Ankara S: 306