Bir Şiir “MUSHAF’TAMISIN?” Gülümsememle Tahlil ve Analiz
Abone Ol 

Bir Şiir “MUSHAF’TAMISIN?” Gülümsememle Tahlil ve Analiz

Bir Şiir “MUSHAF’TAMISIN?” Gülümsememle Tahlil ve Analiz Bu defa sitemizin yazarlarından kadim Dost kardeşim Abdullah Ünlü ’nün “MUSHAF’TANMISIN? “Şiiri için klavyenin başına geçtim. Hece dalında yazmakta usta mükemmel gönüle dokunan duygu ve hislerle yazan kardeşimin bu muhteşem eseri için yazmaya çalışacağım. “Şiir okuduğumda aldığım hazdır, hissettiğim neşe, sevinç, doyumdur. Okumuş olduğum için yazarım… Okuma zevkinden […]

Bir Şiir “MUSHAF’TAMISIN?” Gülümsememle Tahlil ve Analiz

Bu defa sitemizin yazarlarından kadim Dost kardeşim Abdullah Ünlü ’nün “MUSHAF’TANMISIN? “Şiiri için klavyenin başına geçtim. Hece dalında yazmakta usta mükemmel gönüle dokunan duygu ve hislerle yazan kardeşimin bu muhteşem eseri için yazmaya çalışacağım.

“Şiir okuduğumda aldığım hazdır, hissettiğim neşe, sevinç, doyumdur. Okumuş olduğum için yazarım… Okuma zevkinden yazma zevkine geçmek için harelenmeler, yoğunluklar gerekir… Okuma sevinci vardır, ama bu sevinç, okur olarak kalıp da yazara dönüşmeyen okurlar üretir, yazı üreten sevinç ise başka bir sevinçtir, bir coşkudur”

Yazmak işte böyledir kardeşimde bu duygularla yazmaktadır. Okuyunca duygularla kendinden geçmektir aydınlanmaktır şiir, kardeşim bu yönde ustalıkla ilerlerken bu eserine birkaç mısra söz de ben ekleyeceğim.

GİRİŞ

MUSHAF’TANMISIN

Üryan iken özde ruh, libas-ı balçık giydik,
Âdem ile Havva’yı, saklayan kaftan mısın?
Günahkâr ben-i Âdem, ol emri hiçe saydık,
Elif’e şerh düşüp te, esre’ siz Kaf’tan mısın?

Kardeşim burada biz insanlara ve kendine seslenmektedir.
Çıplak için özde ruh, libas-(elbise)balçık (su geçirmez, sıkıştırılmış koyu toprak.) giydik. Âdem aleyhisselam yaratılırken özde ruh çıplak idi, sonrasında Havva anamız yaratıldı. Rabbim Adem’e Elma ağacından yemeyin dedi, lakin şeytan yoldan çıkarınca yediler ve o anda çıplak olduklarını anladılar gördüler, cennetten kovuldular, o andan sonra beden sıkıştırılmış su geçirmez topraktan yaratılan insan elbise giyinmeye muhtaç oldu. Âdem ile Havva’yı saklayan kaftanmısınız? Günahkar ey ben-i adem ol emri (hakkın emrine)hiçe saydık Elif’e, şerh (olumsuz yönde yazılı görüş bildirmek) Elif gibi dimdik durmak varken şeytana uyarak kıvırmak sözünden dönmek ona kendine göre açıklamalar eklemek,esre’siz (Esre: Arap alfabesiyle yazılmış metinlerde üstüne ve altına konduğu ünsüzlerin birer ünlü ile okunmasını sağlayan işaret) değeri olmayan Kaf’tan mısınız (Çoğu ipekten yapılan, bir çeşit uzun, süslü üst giysisi · Genellikle gönül almak ve ödüllendirmek için giydirilen üstlük,)

GELİŞME

Dağarcığım boş mu ki, dirayetsiz her yanım,
Kaybımsa ol tavazzuh, ahlâk-i hal ziyanım,
Anne karnında mekân, dokuz ay ol beyanım,
Der Muhammet Mustafa, bilinmez saftan mısın?

Dağarcığım (bilgi birikim) boş mu ki, dirayetsiz (beceriksiz, yeteneksiz, iş bilmez) her yanım. Kaybımsa ol tavazzuh (aydınlanmak) ahlaki hal olarak ziyandayım. Anne karnında mekân, dokuz ay ol beyanım, dokuz ayda büyüyen ve doğan insanoğlu hakkın emri ile, der Muhammet Mustafa (gül kokulu) S.A.V. Bilinmez saftan mısın? Safımız hakkın huzurudur hakkın huzurudur, bunu bilmez misin der. İmam-ı Şafi’ye sormuşlar; Fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız? Demiş ki: “Düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür.”

“Kuddusi şiirleri ile insan psikolojisine ve toplum yaşamına hayatî bir tedavi reçetesini sunuyor. Bu reçeteyi, tasavvufî eğitim merhalesi olan seyr u sülükle, yani temelde bir değişim ve dönüşüm süreci ile başlatıyor. O, hitap ettiği kitleyi pişmek ve yanmak seyrine çıkarırken, eski hâle dönmemek şartıyla bütün geri dönüş gemilerini yakıp yok ediyor. O, öncelikle ihlâsla, samimiyetle Allah’a bağlamanın, O’nunla her şart altında ve her ân birlikte yaşamanın yolunu gösteriyor. Rabiâtu’l-Adeviyye gibi, Allah’a koşulsuz bağlanmanın aşkıyla cennet ve cehennem kaygılarını “yok” ederek, O’nu gönülden sevmenin gereğini öğretiyor. O, âşıkın, Sevgilisinin gözüyle gördüğünü, Sevgilisinin sözleriyle konuştuğunu ve ancak O’nun ahlâkıyla ahlâklandığını haykırıyor. O, insanlara yalın olarak, ilkin kendilerini tanıyıp bilmelerini, sonra diğer varlığı tanımayı ve ondan sonra da Allah’ı Allah ile bilerek, O’nunla yaşayarak, bütünleşerek tanımalarını tavsiye ediyor. Bu tanımanın ve bilmenin yolu da ancak “arşta, kürsü”de bir hükümdar, bir kral, bir despot gibi benliklerinde yer edinen yanlış Yaratıcı algısından sıyrılarak, O’nu kendi hayatlarının içine dâhil edip, O’nu içselleştirmekle, O’nu her şey de hissetmekle, görmekle, kucaklamakla mümkün olabileceğini vurguluyor. O, dillendirdiği hakîkatleri sadece Yaratıcısının gönlünün sarayına yerleştirdiği ilâhî ilhâmın diliyle şiire döküyor. O, eşyayı, kendimizi ve Rabbimizi tanımanın ve ifade etmenin dilini öğretirken, (Kuddûsî Dîvânı Günümüz Türkçesi) bu “dil”in tamamen “sevgi ve bilgi” dili olduğunu öğretiyor. Bu dilde “insan”ın tümü vardır. İnsanlar arasındaki bütün “renk” ayrımlarını kaldırarak, tamamıyla bir “renksizlik” diliyle sesleniyor. Bu öyle bir tutkunun dilidir ki; o, “Rabbim”, “Allah’ım” derken, aslında O’na “Sevgilim” diye hitap etmek istiyor. Bu hitapla aslında o, Rabbinin benliğine işlediği sevgiyle bütünleşerek, O’nun rengine boyanıyor” Kardeşimde hak yolunda olmanın inceliğini hatırlatırken gönlümüze dokunuyor.

Allah’ın Kuddûs ismiyle dilemek

1 Ey yüceler sahibi Fettâh Allah, bütün kapılar açan isminle,
Senin rızanı talep ederek inci taneleri benzeri şiirime başlarım.
2 Ey Rabbim seni överek, şükrederek,
Senin bize vermiş olduğun inciler dokusu kâinat kadar,
3 Ki o nimetleri sen bize hibe olarak lütfettin
Kim senin şükrünü gereği kadar yerine getirebilir
4 O’na yaratılmışların sayısı kadar salât ve selâm olsun
O, insanların ve bütün peygamberlerin en hayırlısıdır
5 Sonra O’nun seçkin arkadaşlarına ve nesline olsun
Hem O’nun kıymetli, üstün, tertemiz ailesine olsun
6 Ey lütfu bütün âlemi kuşatan Rabbim
Senin bağış okyanusundan bir katre almaya geldim
7 Hata ile yaptığım günahlarımdan ceza verme
Zîrâ sen kusurları örtensin benim kusurlarımı ört.
8 Sen öteleri yaratan Rahmân ve Rahîmsin Sen dirisin,
Hakkısın sığınılacak tek Rabbsın
9 Sen bağışlayıcısın, ben bağışlamayı bekleyen günahkâr kulum
Sen ibadet edilmeye lâyık, ben ise muhtaç bir kulum
10 Tövbemi kabul et, affet, doğru yola ilet,
Merhamet ve imdat Ey Rabbim! yıllarca işlediğim günahları bağışla
11 Rabbim çocukluğumdan beri terbiye edip,
Yetiştiren anne ve babamı bağışla.
12 Ey Rabbim! en hayırlı ümmete merhamet et
Rabbim, bizleri affet, onları da bizleri de bağışla
13 Ey Kuddûs Rabbim! Kuddûsî’ye öyle bir içki içir ki
Rabbinin yüzünü göreceği vakte kadar, tadında şifa olan içecekten içir.

ANA KONUSU

Aşk-ı Hak oldu derdim, dermana gerek yok ki,
Derman-ı ol şifa kâr, lokmana gerek yok ki,
Mührü-can şahadetse, fermana gerek yok ki,
Kizb-i ser-i susturan, gürd’i masaff’ tan mısın?

İnsanın hakkı kendini bilmesi diyelim devam edelim. Aşk-ı hak oldu derdim, dermana gerek yok ki, Dermanı ol şifa kâr lokmana gerek yok ki, mührü can şahadetse fermana gerek yok ki, Kizb-i (Kizb: Yalan söylemek)ser-i (ser: Akıl) susturan, Gürd’i (kahraman, cesur, bahadır) masaff’tan mısın (savaş muhabere-savaşan mısın). Ey insan yalan söyleyen dili gönlü susturan onunla mücadele eden kahraman mısın savaşçı mısın bil kendini, Bilenlerden oluruz inşallah.

SONA DOĞRU BİR ADIM

Yine buraya Âdem Efiloğlu kardeşimin Yaratılış destanı şiirini eklemeden geçemeyeceğim. Aynı mana duygu yoğunlukta insanı anlatan duygularla ancak bu kadar güzel anlatılır.

Suluca cıvık çamur kurudu şekil buldu
Her halini bilen Rab “ol” dedi işte oldu

Buz gibi bedenine suret verildi Haktan
Nefesinden nefhaya ruh verdi iştiyaktan

Başa gelip dokundu kudretin esemesi
İşte böyle başladı bedenin manzumesi

O mecalsiz bedene ruh üfledi Yaratan
Şimdi tam sol yanında bir kalbi vardı atan

Melekler merak ile yaklaştılar Âdeme
Evrenin sırlarından sırlar veren adama

Isındı soğuk beden Allah nefes verince
İşte o andan baki kul olduk değerince

Rabbinin nefesini çekti Âdem içine
Ve başladı insanlık içindeki göçüne

Açtı ol gözlerini uykudan uyanarak
Rabbin verdiği cana şükredip dayanarak

Merak etti cennetin ağacını kuşunu
O sonsuz güzelliğin gözüne vuruşunu

Adem’in endamından cennet titredi bile
Yaratılan ne varsa hepsi de geldi dile

Ey kudreti sınırsız, Allah’ım bu da kimdir,
Senden başka kim bize, çare veren hekimdir.

Yüce Allah buyurdu, dinledi cümle alem,
Bu tarihi not tuttu, özenle yazan kalem.

Halifemdir o benim, biliniz ey kullarım,
Nerden gelirse gelsin, ona açık yollarım.

Cennetin varlıkları hepsi merak içinde,
Dinlediler sessizce türlü türlü biçimde.

İnsi cinsü tüm varlık, tevekkül etmedeler,
Allah’ın nazarıyla, eriyip bitmedeler.

Eşrefi mahlûkat dedi, yarattığı insana,
Rahmetin denizinden, iç dedi kana kana.
Âdem Efiloğlu

Alem-i hakikatte, devri zaman yok iken,
Ol zamanki la mekân, derde güman yok iken,
Geldiyse Hak’tan ferman ne gülşenim ne diken,
Cevapsızsa sorular, vecd-i asaf ‘tan mısın?

Âdem-i hakikatte yani cennette iken devri zaman yok iken vakit yok iken, ol zaman ki mekân yok iken, derde (şüphe, zan) yok iken, geldiyse haktan ferman cennetten kovulmakla ne gül bahçesiyim ne batan diken, ey insan cevapsız sorulara vecd- i (vecd: İlahi Aşka Dalan) Asaf (Vezir) tanmısın.

Yunus Emre ve Tasavvuf Düşüncesi

“Tasavvuf, aklın yetmediği alanlarda ve özellikle Allah kavramında gerçeğe gönül yoluyla veya bir irade zorlayışıyla ulaşılabileceğini kabul eden felsefe ve din öğretisi şeklinde tanımlanabilir. Sofi (tasavvuf ehli) ise tasavvuf felsefesine bağlı olan kimsedir (Karahan, 1998, s. 51). Bu tanımlardan hareketle tasavvuf düşüncesinin, akıldan ziyade gönül ile ilişkili olduğunu ve görünenin ardındaki gerçeği arama, bulma amacı taşıdığını söylemek mümkündür. Nitekim tasavvufî bakış açısı, rasyonel düşünceden farklı bir yol izlemektedir. Mevlâna Celaleddin Rumi’nin Mesnevisinde yer alan şu kıssa, burada bahsedilen düşünceyi destekler niteliktedir:

Bir gün Musa peygamber kırda bir çobana rastlamıştı. Çoban saflığıyla inandığı Allah’a şöyle yalvarıyordu: -Ey Allah’ım neredesin? Sana hizmet edeyim. Sana kul, kurban olayım. Çarığını dikeyim. Saçlarını tarayayım. Giyeceklerini yıkayayım. Yüce Tanrım, sana süt getireyim. Ellerini öpeyim. Uykun gelince yatağını yapayım. Ayaklarını yıkayayım. Bütün keçilerim sana feda olsun. Bütün bu heyheylerin hepsi senin içindir Allah’ım! Yunus Emre’nin Şiirlerinde İnsan ve Doğa 157 Musa çobanı azarladı: -Allah’a öyle tapılmaz. Dikkat et çoban kafir oluyorsun, dedi. Çoban bu sözlere öyle üzüldü ki bir ah çekti, acıdan yakasını yırtıp çöle doğru kaçtı gitti. Fakat o anda Tanrıdan Musa’ya vahiy geldi. Allah peygamberine şöyle diyordu: -Ey Musa! Bir kulumuzu bizden ayırdın. Sen onları bize yaklaştırmak için gelmişken bizden ayırdın. Sözün ve söyleyişin değeri yoktur. Sen gönüldeki aşk ateşine bak (Banarlı, 1987, s. 325)! Hiç şüphe yok ki burada Musa peygamber, yanlış olduğunu düşündüğü bir davranışı art niyet taşımadan düzeltmeye gayret etmiştir. Fakat tasavvuf öyle ince bir çizgide ilerlemeyi gerektirir ki; iyi ile kötü arasındaki fark, gözle görülmeyecek kadar hassas olabilir. Ve tasavvuf düşüncesi açısından asıl önemli olan gönüldeki aşktır.”

Görmek, gerçek gözle olmasa da izafi yani bakış açısıyla değer verme açısıyla dünyada ancak böyle anlaşılır. Mesela yaz ve kış, kış bize ölümü yaz ayı ise dirilişi bize anlatır.
Kardeşimde gönüldeki aşkla yazmıştır.

SONUÇ

Kul divaneyim her dem, kalpte yaradan Hüda,
Ya Habibim eyleme, ol cemalinden cüda,
Vardım ol divanına, duyulmaz iken nida,
Ayet-ayet okunmuş, Kudsî Mushaf’tan mısın?

_____________Saklı Düşlerim …

Abdullah ÜNLÜ ……. Şehri ERZURUM

Kul divaneyim her dem her an kalpte yaratan Hüda, Ya Habibim Alemlere Rahmet gül kokulu Peygamberim S.A.V. Eyleme geri bırakma, ol cemalinden cüda (uzak), vardım ol divanına duyulmaz iken nida(sesim), Ayet ayet okunmuş kutsi Kuran-ı kerim misin sen, aynen ayet ayet yaşayandır Alemlere Rahmet gül kokulu peygamberimiz, Rabbim gül kokulu peygamberin şefaatine erenlerden gül kokulu peygambere komşu eylesin bizleri inşallah.

Tavazzuh: Aydınlanmak
Kizb: Yalan, yalan söylemek
Gürd: Cesur, kahraman, yiğit
Masaff: Savaş, muharebe
Vecd: İlahi aşk, kendinden geçmek
Asaf: Vezir
Kudsî: Mukaddes, kutsal
Mushaf: Kur’an-ı kerimin isimlerinden biri

ÖLÇÜ VEZİN

7+7 14 lü hece kalıbıyla yazılmıştır.

ŞİİR TÜRÜ
HECE

UYAKLAR
Üryan iken özde ruh, libas-ı balçık giydik, A
1 2 3 4 5 6 7 / 8 9 10 11 12 13 14
Âdem ile Havva’yı, saklayan kaftan mısın? B
Günahkâr ben-i Âdem, ol emri hiçe saydık, A
Elif’e şerh düşüp te, esre’ siz Kaf’tan mısın? B

TAM UYAK:

İki ses benzerliğine dayanan uyak türüdür. Uzun ünlü iki ses değerinde kabul edildiği için uzun ünlü benzerliği de tam uyaktır.

ZENGİN UYAK: En az üç ses benzerliğine dayanan uyaktır.
Zi-yan-ım Bey-an-ım
TUNÇ UYAK:
Dize sonlarında birbiriyle uyaklı iki sözcükten birinin diğerinin içinde yer almasıyla oluşan uyaktır.
Ziy – anım
Bey -anım
H -üda
C- üda

ŞİİRDE RİTİM
Gönüldeki insanı sevme aşkıdır.
ALİTERASYON

Dizelerde bulunan ünsüz bir sesin tekrarlanması ile aliterasyon ortaya çıkar. Aliterasyon unsurda şiirde ahenk için oldukça önemlidir. ALİTERASYON (SES YİNELEMESİ): Bir şiirde ya da düzyazıda ahenk yaratmak amacıyla aynı ses ya da hecenin yinelenmesine aliterasyon denir.
Aşk-ı Hak oldu derdim, dermana gerek yok ki,
Derman-ı ol şifa kâr, lokmana gerek yok ki,
Mührü-can şahadetse, fermana gerek yok ki,

Alem-i hakikatte, devri zaman yok iken,(buradaki k harfleri de Aliterasyondur)
Ol zamanki la mekan, derde güman yok iken,
Geldiyse Hak’tan ferman, ne gülşenim ne d iken,

Kardeşime bu duyguları yeniden okuyarak sağladığı için bu güzel şiir için tebrikler ederim kendisine, selamlarımla.

Mehmet Aluç

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM