Kaldır Başını
Abone Ol 

Kaldır Başını

Muhteşem bir kısa film izledim, adı ‘Head up’ . Bir yetişkin ve bir de çocuk keçinin bu hayat yolculuğunda birbirlerini nasıl etkilediğini kısa ve öz bir biçimde anlatan bir video. Videonun bağlantısını aşağıya bırakıyorum ve Kaldır Başını diyerek söze başlıyorum. Kendi korkularımız, öğrenilmiş çaresizliklerimizle yüzleşmek ve onları fırsata çevirmek yerine, içimizdeki çöplüğü çocuklarımızın içine rahatlıkla […]

Muhteşem bir kısa film izledim, adı ‘Head up’ . Bir yetişkin ve bir de çocuk keçinin bu hayat yolculuğunda birbirlerini nasıl etkilediğini kısa ve öz bir biçimde anlatan bir video. Videonun bağlantısını aşağıya bırakıyorum ve Kaldır Başını diyerek söze başlıyorum.

Kendi korkularımız, öğrenilmiş çaresizliklerimizle yüzleşmek ve onları fırsata çevirmek yerine, içimizdeki çöplüğü çocuklarımızın içine rahatlıkla boşaltabiliyoruz. Çocukların bitmek bilmeyen enerjileri, düşse de tekrar tekrar kalkma cesaretleri ve içlerinin dışlarının bir, maskesiz halleri karşısında afallayıp kendi eksik taraflarımızı bize aynaladıkları için çocuklarımızın bu normal duygu ve hislerini yozlaştırıyor, yok etmek için adeta yarışıyoruz.

Ana/babanın ihtiyaçlarına uyum sağlamaya çalışan çocuk kişiliğini ‘sahte bir benlik’ üzerine inşa ediyor.

Ve bu sahteliğin ürünü olarak insan sadece kendinden beklenen türden davranışlar sergilemeye başlıyor. Yani kişi gerçek benliğini yeterince yaşama fırsatı bulamıyor. Ana/baba aradıkları, kendilerinde var olmayan öz güven eksikliğini ikame edecek olan onay ve kabulü nihayet çocuğun sahte benliğinde buluyorlar. Ve içinde bulunduğu durumda kendi öz güvenini oluşturamamış olan çocuk da başta bilinçli olarak daha sonra bilincinde olmadan ana/abasına bağımlı hale geliyor.

Çocuk düştüğü bu durumda duygularına göre hareket etme deneyiminden yoksun kaldığı için, giderek duygularına güvenemez oluyor; gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunu bilmeyen ve sonuçta kendisine ileri derecede yabancı olan bir insan haline geliyor. Aynı zamanda başkasının duygu , his, korku ve vehimlerinden kendini sorumlu tutan, anne babaya bağımlı çocuklar yetişiyor her yanda. Sonra da her birinin hayatı ‘el alem ne der’ putları, onaylanma, kabul görme bağımlılıkları etrafında dönüp duruyor…

Bizler de bir zamanlar çocuktuk, aslında geçmiş gitmiş bir durum yok, her doğan çocuk, evlat bize – içimizdeki kırgın çocuğun göz yaşlarını silmek, onu kirinden pasından, çaresizliklerinden kurtarmak için – gönderilen bir emanet. Her bir çocuk, bütünlüğü çocukken yaralanan, canlı ve içten olan davranışları hunharca kendilerinden alınan içimizdeki çocuğun yaralarını sarmak için bize gönderilmiş bir emanet… irfan ve hikmet mallarına sahip kalplerimizin öldürülmesi neticesinde, şehvet ve gazap kuvvetlerinin kalbimizi kuşatması sonucu, ölü kalplerimizi tekrar diriltmek için gönderilmiş kıymetli emanetler onlar.

Çocuk deyip geçiyoruz çoğu zaman değil mi, aslında bizleri büyüten, bizlere unuttuklarımızı hatırlatan onlar değil mi? Şimdi kim kimi yetiştiriyor, kim kimi büyütüyor bir de bu açıdan bakalım hep beraber. Sevgiyle kalın…

Kaldır Başını

KAYNAKÇA
Yetenekli Çocuğun Dramı, Alice Miller, Profil Kitap
Tefsir-i Kebir Te’vilat, Muhyiddin İbn. Arabi

Melda ÇÜÇEN

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM