Disleksi Nedir? Ne Değildir?
  • Facebook
  • Twitter
  • 10 Ağustos 2020
  • 1
  • 172
  • 1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız
    2 Kişi oy verdi
    Ortalama puan: 5,00.
    Bu yazıya oy vermek ister misiniz?
    Loading...
  • +
  • -
Abone Ol 

Disleksi Nedir? Ne Değildir?

Ne zamandır yazmak istediğim bir konu idi Disleksi konusu, zira bende Dislektik bir bireyim ve bu çerçevede internet ortamında Disleksi ile ilgili bir bilgi arayışına giren her bir kişi ne de olsa ‘damdan düşenin halini damdan düşen anlar’ diye bir atasözünün bireyleriyiz, bu minvalde düştüğünüz o yerde elinizi tuttuğumu hayal edin. En başta belirtmeliyim ki […]

Ne zamandır yazmak istediğim bir konu idi Disleksi konusu, zira bende Dislektik bir bireyim ve bu çerçevede internet ortamında Disleksi ile ilgili bir bilgi arayışına giren her bir kişi ne de olsa ‘damdan düşenin halini damdan düşen anlar’ diye bir atasözünün bireyleriyiz, bu minvalde düştüğünüz o yerde elinizi tuttuğumu hayal edin.

En başta belirtmeliyim ki yazıyı yazarken en çok faydalandığım kaynak Dr. Bahar ERİŞ’in yazmış olduğu ‘GÖLGEDEKİ YILDIZLAR’ kitabı oldu. Bu kitap beni yaşamın içerisinde yeniden doğuran bir kitap olduğu için kitabı okumanızı çok isterim.

Peki Nedir bu Disleksi derseniz kısaca bilgi vereyim;

Disleksi nedir?

Genel adı “Özgül Öğrenme Güçlüğü” demek ve bunun da çeşitleri var; mesela Disleksi okuma bozukluğu ile ilgili ayağı, bunun yazma ile ilgili ayağına Disgrafi, matematikle ilgili ayağına Diskalküli, konuşma ile ilgili ayağına ise Dispraksi deniyor.

Biz bu yazıda Disleksiliği ele alacağız ve tanımı yapmadan önce Bahar ERİŞ hocanın belirttiğim kitabında yazmış olduğu ve Disleksi’nin savunuculuğunu yapan Uluslararası Disleksi Birliği’nin Disleksi tanımını buraya eklemek istiyorum öncelikle, diyor ki tanıma göre;
Disleksi; nörolojik kaynaklı bir özgül öğrenme güçlüğüdür. Kelimeleri eksiksiz ve / veya akıcı tanıma güçlüğü, zayıf okuma ve çözümleme becerileri eşlik eder. Bu zorluklar genellikle dilde fonolojik bileşendeki bir eksiklikten kaynaklanmaktadır. Okuduğunu anlayamama, indirgenmiş bir okuma deneyimi, sözcük dağarcığının ve geri plandaki bilginin gelişimine ket vurabilir.’’

Şimdi bu tanıma baktığımızda spotların sadece güçlük ve eksiklik üzerinde olduğunu görüyoruz, tamam kabul edelim ki Disleksi de göz ardı edilemeyecek bir okuma güçlüğü var fakat öte yandan madalyonun öbür yüzünde normal veya normal üstü zekaya sahip, birçok alanda çok yetenekli insanlardan bahsediyoruz ve bu çerçevede Dislektik bir birey olarak bu tanımı kabul etmediğimi söylemeliyim en başta ve hiçbir Dislektik birey de kabul etmemeli zannımca.

Çünkü Disleksilik kesinlikle bir hastalık yada sendrom değil

Bu durum sol frontol lobun sağ lobla eşit olması yada ondan küçük olması durumlarında ortaya çıkıyor, bu da beynin farklı çalışmasına neden oluyor ve bu fark doğal olarak bilgiyi almayı ve işlemeyi etkiliyor, fakat buna rağmen bir çok avantajı da olan bir durum disleksilik; çünkü dislektik beyin karmaşık bilgiyi analiz etme ve bağlantıları görme konusunda müthiş bir yeteneğe sahip, en büyük avantajlarından biri de büyük resmi görebilmesi yani diğer bir deyişle ağaçların detayları arasında kaybolmadan ormanı net görebilmesidir, büyük resmi görebilmenin en büyük avantajı ise özgün ve yaratıcı düşünmeyi, güçlü sezgiselliği ve farklı fikirler arasında bağlantılar kurabilmeyi gerektiriyor yani bu açıdan baktığımızda engel olarak görülen şey ileri ki yıllarda yeteneğe dönüşebiliyor.

Bunun yanı sıra başka avantajları nedir derseniz, şunları da eklemek isterim; problemlere farklı açıdan bakabilme, erken yaşta mücadelenin kazandırdığı dayanıklılık ve özgüven, işin özünü kavrayabilme becerisi, konunun özünü basit şekilde ifade edebilme, yaratıcılık-orijinal bakış açısı, fikirleri görselleştirme kabiliyeti, canlı hayal gücü, soyut nesneleri 3 boyutlu düşünebilme ve yayılmış dikkat sayesinde farklı olanı görebilme’dir. Bu tabloya bakarak gururla söylemeliyim ki devir disleksiler devri : ) zira şimdilerde büyük şirketler işe alacakları kişilerde Disleksi özelliği arıyorlar, eşsiz yaratıcılık ve farklı bakış açıları günümüzde en çok ihtiyaç duyulan şey ve dünyaya baktığımızda ise buna örnek tanıdığımız birçok ünlü disleksi var; mesela bizden Ebru CÜNDÜBEYOĞLU ve Can DÜNDAR, İngiliz Fizikçi Stephen HAWKİNG, Apple’ın kurucusu Steve JOBS, Ünlü ressam Pablo Picasso, Albert EINSTEIN, Thomas EDISON ve Ikea’nın kurucusu Ingvar KAMPRAD ve araştırdığınızda daha nicesi var.

Peki bu durumun belirtileri nedir derseniz, kısaca anlatayım;

-Alfabetik harf dizimini öğrenmede güçlük. Hecelemede güçlük, hecelerin yerini değiştirme.
-Sözcük, nesne ve kavram isimlerini hatırlamada zorluk.
-Derste not tutmada zorluk, sıralı ezber gerektiren konuları ezberlemede güçlük çekmek.
-Okurken kelime ve satır atlama, sözcüklerin sonuna ek ekleme, ekleri okuyamama veya yanlış sırayla okuma, konuşurken anlama en uygun kelimeyi seçmede zorlanma.
-Sıklıkla yapılan yazım hataları, okunaksız, yavaş, karmaşık, ters yazmak, bakarak yazmada zorlanmak.
-Harfleri veya sayıları karışık algılama, (“b” yi “d” ; “d” yi “b” yada 47’i 74; 74’ü ise 47 okumak gibi)
-Çarpım tablosunu ezberlemede, yön, saat, mesafe ve ölçüm bilgisinde yaşanan zorluklar.
-Basit aritmetik işlemlerinin sonucunu hızlı söylemede zorluk, öğrenilenleri çabuk unutmak.
-Renkleri karıştırmak, ayakkabılarını bağlamak, düğmelerini iliklemek gibi pek çok motor beceride zorlanmak.

Disleksi Olmanın En Yorucu Kısmı

Bu belirtilerin çoğunu yaşadım ve bir kısmını hala daha yaşıyorum ve aslına bakarsanız Disleksi olmanın en yorucu kısmı da bu belirtilerle yaşamaya devam etmek ve burada şunu özellikle vurgulamak isterim ki hayatı bu şekilde yaşamaya çabalarken en çokta anlaşılmaya ihtiyaç duyuyorsunuz. Anlaşılmayıp bir de üzerinize yaşadığınız bu zorluklar üzerinden gelindiğinde çocukluğunuzdan yetişkinliğinize kadar sürecek bir özgüvensizlik, özsaygı eksikliği ve değersizlik hissi taşıyorsunuz ki bu hissi bende çok uzun yıllar taşıyanlardanım zira o yıllarda tanımı yapılmamış özel bir durum yüzünden çocukluğum ve tüm hayatım “aptal” ve “yetersiz” etiketleriyle geçmişti ve buna en çokta ilkokul öğretmenim neden olmuştu, bir çocuğun ne tip öğretmenlere denk geldiğinin hayatının gidişatını önemli düzeyde etkileyen bir faktör olduğunu düşündüğümüzde yolun başındaki bir çocuğun öğrenme güçlüklerine değil de yapabildiklerine odaklanmak hayatını çok daha güzel bir yola sokabilirdi kanaatindeyim.

Dr. Bahar ERİŞ’in yazmış olduğu kitapta beni büyüleyen bir cümle vardır, bu yazıya özellikle eklemek isterim, der ki o cümle de;
“Eğer biri bana falancanın çocuğunun dislektik olduğunu söylerse ona şöyle derim, dislektik olan çocuk her kimse önünde diz çökün, el sıkışıp, “bravo çok şanslı çocukmuşsun” deyin.

Bir disleksi olarak benim şahsi görüşümde bu yönde fakat benim bu cümlenin değerini ilkokulda anlayabilmem elbette ki mümkün değildi, zor bir çocukluk geçirdim, fakat bütüne baktığımızda ise Disleksilik kendi hayatımda yaşadığım bir şey olmasaydı, bugün Dislektik çocukların neler yaşıyor olduklarına dair bir bilgim olmayacaktı, yaşadığım bu durum bana onların hayatlarına dokunabilme amacı kattı çünkü Türkiye’de resmi kayıtlara göre Disleksi tanısı konmuş 41. 600 Disleksi var ama kayıt dışı sayılarla bu sayı 120 binin üstüne çıkıyor ve bunların %82’si 7. sınıftan itibaren okulu bırakıyorlar.

Zikin farklı çalışıyor

Zihinleri farklı çalıştığı için sınıfta herkesin güldüğü bir şeyi anlayamadıkları için gülemiyor bile bu çocuklar. Yalnızlaşıp mutsuz oluyorlar ve kendilerini yetersiz hissettikleri için, en çokta anlaşılamadıkları için okulu bırakmayı tercih ediyorlar. Bu yüzden bu çocuklara en çokta sosyal katılımı öğretmeliyiz, ki benim bu yazı da asıl söylemek istediğim şey de zaten bu. Çocukluğumuz kaderimiz olmamalı ve hiç kimse öğrenme modeli farklı olduğu için etiketlerle öz güveni zedelenmemeli.

Son olarak bu yazıyı okuyacak Disleksi dostlarıma şunları söylemek isterim;
Hiçbir zaman kendinizle ilgili asla şüpheye düşmeyin. Yapamadıklarınızı yapamadıklarınız olarak kabul edin; fakat oralarda çok oyalanmayın. Çünkü yapabildiğiniz onlarca şey var ve siz eşsiz bir beyne sahipsiniz, kimsenin sizin değer biriminizi belirlemesine izin vermeyin, sadece kendi sesinizi duymayı ve kendinize inanmayı seçip harekete geçin. Çünkü hayat başkalarının gürültüsünü dinlemek için geldiğimiz bir yer değil. Hayat bizim kendi hikayemizin kahramanı olacağımız ve hikayemizi yeniden yazabilme cesareti gösterebileceğimiz bir yer olmakla ilgili. Bilin ki hayatta avantajlı ya da dezavantajlı olmak tamamen bağlam meselesidir. Bizi diğerlerinden farklı yapan ve dezavantaj olarak görülen şey bizim sahip olduğumuz en büyük avantajımıza dönüşebilir.

Sevgilerimle : )

Dinçel LAÇİN

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

1 Yorum

  1. Evet, çocukluğunu bu gibi bir çok problem durumuyla boğuşarak geçirmiş ve maalesef bu durumu anlayacak ve yardım edecek ne bir ortam ne bir aile ve de bir öğretmene denk gelememiş biri olarak hayata, kendime uzun yıllar boyunca çok kızdım, küstüm. Ve ben Sadece bir çocuktum. Sevgili anne babalar, öğretmenler karşınızdaki o çocukları kıymetlendirin. Zaten yapamadıkları her konu için kendilerini suçluyorlar ve size yük olduklarını hissediyorlar.. eminim ki sizden çok şey beklemiyorlar sadece iyi hissetmek ne olursa olsun onların yanında olduğunuzu bilmek istiyorlar. Kalemine sağlık Sevgili Dinçel hocam ♥️ sen de bu dünyanın dislektik çocuklarının kalbini tamir etmek için gelmiş bir meleksin… Kalp tamircisi canım hocam 🍀✨

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM