Bu nasıl bir güven, nasıl bir teslimiyet! Geçenlerde sevgili Doğan Cüceloğlu bir video paylaştı. Videonun baş karakterleri bir anne, bir de yavru ayı. Bir kaç kere izledim bu videoyu. Bu nasıl bir güven, nasıl bir teslimiyet, nasıl bir cesaret dedim durdum. Hemen aşağıya videosunu bırakıyorum. Lütfen yazının devamını okumadan önce, videoyu izleyin. İzleyin ki beraber […]
Bu nasıl bir güven, nasıl bir teslimiyet!
Geçenlerde sevgili Doğan Cüceloğlu bir video paylaştı. Videonun baş karakterleri bir anne, bir de yavru ayı. Bir kaç kere izledim bu videoyu. Bu nasıl bir güven, nasıl bir teslimiyet, nasıl bir cesaret dedim durdum. Hemen aşağıya videosunu bırakıyorum. Lütfen yazının devamını okumadan önce, videoyu izleyin. İzleyin ki beraber düşünelim.
Videodaki yavru ayı birçok denemesinde amacına ulaşamıyor belki; ama farklı farklı yollar tecrübe edip gücüne güç katarak zafere ulaşıyor. Bu zafere ulaşma anı da, dikkat etmişsinizdir, en dibi gördüğünde, yani tam, ahh yavrucak gitti diye içinizin cız ettiği an oluyor. Doğumun en sancılı anda gerçekleşmesi gibi… Anne ayı, bu süreçte asla duruma müdahil değil, onun, tepedeki varlığının verdiği güç, evladına yeter de artar düşüncesinde belli ki. Düşerek öğrensin, sıkılsın biraz ki, yeni yollar geliştirsin, güçlensin, güçlensin ki çetin bir darbede kolaylıkla yere serilmesin. Karşı dursun, zarar vermeden, zorluğun karşısında durmayı öğrensin.
Üstüne düşer, elleme!
Gözlem yapmayı çok seviyorum. Özellikle ebeveynlerin, çocuklarıyla iletişimleri hep ilgimi çekmiştir. Geçenlerde bir anneyle, minik kızının diyaloğu şöyleydi. Küçük kız, kendinden biraz büyükçe bir bisiklete meyletti. Merak ve keşif dürtüsüyle bisiklete dokunmaya başlar başlamaz, arkadan annenin sesi yükseldi: ”Üstüne düşer, elleme!” Ahh, işte tam da o an anne, sözde evladını koruduğunu sanarak, çocuğa korku ve kaygıyı zerk etti. Ee be hanım teyze, bu çocuk hayatı nasıl keşfedecek ya hu! Ben de böyle yetiştim arkadaşlar, hep hep bir şeylerden zarar geleceği, bir şeylerden korkmam gerektiği yani hep en kötü senaryonun olabileceği düşüncesiyle büyüdüm. Doğru, korkutularak, kaygı aşılanarak öğretildi.
Ebeveynlerime bu konuda kızamıyorum; çünkü onlar da ailelerinden öyle gördüler, başka türlüsünü bilmiyorlardı. Toplumumuzun çoğu böyle belki, pek çoğumuz kaygının, endişenin pençesinde büyütülmüş çocuklarız ki, bugün pedagojide kaygılı öğrenme diye bir başlık var, düşünün… Çocuklarımızı bu şekilde koruduğumuzu sanıyoruz belki ama onları edilgenleştirdiğimizin farkında değiliz. Mesela yetişkinin kendi korku ve kaygılarından kaynaklı, öğrenilmiş çaresizlikler çok var bu topraklarda, güvensizlikler, yapamazsınlar, başaramazsınlar, otoriteye karşı itaat etmeler, dikte edileni söyleneni sorgusuz sualsiz yapmalar… İşte bu yüzden aslında çocuk eğitimi, çocuğun doğumundan senelerce evvel başlar. Çünkü çocuk eğitimi, onun eğitimini üstlenen kimselerin eğitilmesiyle olur.
Bakın canım Allah’ım ne diyor Enam Suresi 151. Ayette.. (Hoş biz Kuran’ı da kendimize rehber almayı bilmiyoruz ya, hala seneler öncesinden gelmiş, eski mi eski bir kitap kategorisinde olduğunu sanıyoruz ya, ahh ahh cahilliğimize yanalım, neyse…) Enam Suresi 151. Ayet’te, Allah’ımız, bizlere birtakım haram kılınan şeyleri maddeler halinde sıralar. Allah’ımızın bildirdiği o maddelerden biri de ”Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veririz.” dir. Boşuna mı dikkat çekiyor Yaradan’ımız bu hususa, bizler yavrularımızı fark etmeden öldürüyoruz. Nasıl mı?! Tefekkür edelim hadi beraber. Evlat genellikle anne ve babaya ait bir varlık olarak kabul edilir. Çocuk bize göre güçsüzdür, kendi kararını alamaz ve daima korunmaya muhtaçtır. Çocuğu koruma fanusuna alırken ona farkında olmadan güçsüzlüğü, acizlik ve çaresizliği öğretiriz çoğu zaman.
Onun adına kararlar alır, başarısız olur, hata yapar korkusuyla kendimiz yapıveririz onun yapması gerekeni.. Bu durumda artık çocuk için doğru ya da yanlış bir şey yok, büyüklerin dediğini yapmak ya da yapmamak vardır. Eğitim sistemimizin köhneleşmiş tornasından çıkan, sorumluluk almaktan, seçim yapma özgürlüğünden, çabalamaktan bihaber nesillerimize bakın. Bu çocukların en çok parayı, gücü, iktidarı getiren işe ya da hayata değil; sinmeden, pusmadan, kırmadan, adaleti gözardı etmeden kendileri olarak seçim yapabildikleri özgür hayatlara ihtiyacı var.
Bakara Suresi 255. Ayet’te der ki: ”Hepsinin perçemi O’nun elindedir. Onlara dilediğini yapar. O’nun izni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir? Çünkü hepsi O’nundur, konuşan O’nunla ve O’nun kelamıyla konuşur. Böyle iken O’nun izni ve iradesi olmadan konuşabilir mi? Semalarda ve arzdakilerin hepsi O’nundur.”
Videoya dönersem, hani en kötü senaryo çocuğumuzun başına gelir diye koruma kalkanlarına sarılıyoruz ya, şu videodaki ayının içgüdülerinin, onda birini sergileyemiyoruz, güvenemiyoruz, kendi hayali korku ve vehimlerimizle, teslim olamıyoruz ya Yaradan’ımıza, işte o güzel Allah’ım işaretiyle nasıl da uyarıyor bizleri.. O’nun izni olmadan kim şefaat edebilir dostlar, O’nun izni olmadan kim zarar ya da fayda verebilir yavrularımıza. Elbette ki koruyalım çocuklarımızı, sahip çıkalım; ama benliğimizin varlığıyla firavunlaşıp kendi vehim ve hayalimizin uydurduğu, aklımızın ve fikrimizin ürettiği kaygı, korku dolu düşüncelerle çocuklarımızı öldürmeyelim. Şu videodaki annenin sergilediği ilahi içgüdüyle, ilahi sisteme teslim ve tevekkül içinde olmayı öğretelim kendimize. Ayı deyip geçmeyelim evrenden öğrenecek çok şeyimiz var. Allah’ım içgüdülerine güvenen, O’na güvenen kullarından eylesin…
Melda ÇÜÇEN / Teslimiyet
Eyvallah gönüldaşım, iyi ki sen de varsın, çok şükür.
Canım, Gönüldaşım, bazı yazılar, ruhu sarıp sarmalar. Bin kere duyduğunu, beynine çakar. Öyle olmuş. İyi ki yazıyorsun ve iyi ki varsın.
Yazınızı okuduktan sonra beni istemsiz bir düşünce sardı, bir an kal geldi sanki, yazının etkisinden birkaç dakika kurtulamadım. Yazdıklarınız ve video arasındaki bağlantı harika olmuş. Şu satırları size yazarken bile yavru ayı gözlerimin önünde inanın…
Aynen sizinde dediğiniz gibi Allah’a güvenip tevekkülü elden bırakmamak dileğiyle.
TEBRİKLER…
Allah’a güvenip tevekkülü elden bırakmamak, ah inşaAllah Allah’ım rahmetiyle, kolaylıkla, imtihansız imtihanla nasip etsin. Var olun…
Ah canım Melda’m, öyle bir an da geldi ki bu yazı, cidden hiçbir şey tesadüf değil.
Bana bi tane şamar attın ama haberin yok, vesveseli bir dönemde idim yediğim o görünmez tokat ile resmen kendime geldim.
Allah’ım binlerce kez razı olsun senden.
Şu yazının kıymetini anlatmama kelimeler yetmez.
İyi ki varsın canım benim.
İyi ki .
♥️🙏
Aynı şekilde bu yazıyla ben de bir silkelendim. Koruyalım derken aslında ne kadar da kötülük yapıyoruz farkında olmadan. İhtiyaç anında insanın karşısına çıkan yazılar CANdır.
İyi ki yazdın, iyi ki paylaştın Meldacım🌷
Bundan büyük zenginlik var mı, birilerine faydalı olmak, hizmet etmek.. Çok şükür dostlar..