1. Anasayfa
  2. Edebiyat Kafe

Semt Pazarları

Semt Pazarları
1

Yaşadığımız virüs karantinasının en çok tartışılan alanlarından biri de semt pazarları …

İnsanların ‘sosyal mesafe’ denilen ve maalesef bugünlerde mecbur olduğumuz kurala pek de fazla uymadıkları ve yine maalesef ki virüsün yayılmasına neden olabilecek yerlerin başında buralar geliyor. Bu yüzden bu aralar bir çok kişi semt pazarlarıyla uğraşmaya başladı.

Semt Pazarları

Ancak pazarların bu coğrafyanın genlerindeki yerini düşünürseniz garip bir ikilemde kalıyorsunuz.

Yaşı uygun olanlar hatırlayacaktır. Avrupa Birliğine giriş meselesinin ciddi bir şekilde konuşmaya başlandığı dönemlerde yani 1990’lı yıllarda halkımızın en büyük korkusu kokoreç yiyememekti.

O dönem, nereden çıktıysa Avrupa Birliğinde kokorecin yasak olduğuna, eğer girersek bizde de kokorecin yasaklanacağına dair bir söylenti yayılmış ve ben dahil bir çok kişi; ‘kokoreç yiyemeyeceksek hiç girmeyelim’ diye düşünmüştü.

Neyse ki bir süre sonra bu söylentinin uydurma olduğu ve Avrupa Birliğinde kokorece bir standart getirildiği, bu standarda uyulduğu sürece sorun olmadığı anlaşıldı da rahat bir nefes aldık.

Gelenek ve görenekler, bir toplumun kültürünü oluşturan en önemli öğelerdir. Her ne kadar bazı geleneklerin çağa ayak uydurması zorunlu olsa da genel anlamda geleneklerin yaşatılması gerekmektedir.

Çoğu gelenek dışarıdan bakıldığında saçma görünebilir. Özellikle yiyecek içecek konusundaki geleneklerin bugün sağlık açısından çok da uygun olmadığı düşünülebilir. Ama bu durum geleneklere bağlı insanların tutumlarında bir değişikliğe neden olmaz.

Çocukluğumuzda dışarıda yediğimiz bir sürü şeyi bugün kendi çocuklarımıza yedirmeye korkuyoruz haklı olarak. Ama maalesef aynı duyarlılığı hamburger konusunda göstermiyoruz. Demek ki asıl mesele sağlıktan ziyade kültürel bir savaş.

Küresel Savaş

Yine birkaç yıl önce Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının peynir tebliği yayınlandı. Buna göre 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren artık açıkta peynir satılamayacaktı.

Bu durum ambalajlama ve soğutma maliyetleri nedeniyle peynirin fiyatını arttıracaktı. Ancak asıl sorun başkaydı…

Zira biz peyniri genelde tadına bakmadan almayız. Pazarda peynirciye uğradığımızda satıcının bıçağın ucuyla ikram ettiği birkaç çeşit peyniri tadar, hangisini alacağımıza öyle karar veririz.

Peynir Tebliğinin yayınlandığı dönemlerde, pazarlarda satıcıların bağırmaları da yasaklanmıştı.

Çok şükür ki; bütün bu yasaklara ve uyarılara semt pazarlarında pek uyan olmadı. Zira sessiz bir Pazar şahsen benim içimi ürpertiyor.

Oysa semt pazarları, bizim kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Son yıllarda ağırlıklı olarak manavlar ve toptancılar yer alsa da köylülerin kendi ürettiklerini sattığı alış veriş merkezleridir pazarlar…

Çoğumuzun her hafta peynir aldığı, zeytin aldığı, domates aldığı, meyve aldığı satıcılar bellidir. Hatta zaman içinde samimi olanlarımız, alış veriş yapmadan önce hal hatır soranımız bile vardır. Bu özelliği ile bir sosyalleşme alanıdır aynı zamanda pazarlar…

Peyniri, zeytini, meyveyi tadarak almak, kilosu 9 TL olan malın; ’10 liralık yapayım mı abi?’ diye satılması, ‘geeeelll vatandaş geeell’ diye bağıran satıcılar bu pazarların vazgeçilmezidir.

Açıkta gıda maddesi satılmasının hijyenik açıdan sıkıntılı olduğunu, gürültü kirliliği diye bir şeyin varlığını, ve 9 liralık maldan 10 liralık satış yapmanın bir anlamda müşteriyi kazıklamak olduğunu elbette biliyorum.

Benim bildiğim gibi bu pazarlara gidenler de bu gerçeklerin farkında…

Ama Allah aşkına söyleyin; paketli ürünlerin neredeyse tamamı problemli değil mi?

Tarım Bakanlığı daha sık sık hileli ya da sağlığa zararlı ürün satan yüzlerce firmanın adını açıklamıyor mu?

İçlerinde defalarca uyarıldığı halde hala aynı suçu işleyenler olduğunu bilmiyor muyuz?

Marketler; mahalle bakkallarını, konfeksiyonlar; mahalle terzilerini, AVM’ler; sokak satıcılarını bitirdi.

Lütfen pazarların da bitirilmesine müsaade etmeyin…

Ahmet Keskin

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

"Kıyamet borusu çaldığında, ben, elimde bu kitapla yüce yargıcın huzuruna çıkacak ve şöyle haykıracağım: İşte yaptıklarım, işte düşündüklerim ve işte ne olduğum. BU kitapta ben her şeyi, bütün açıklığıyla dile getirdim. Yaptığım hiçbir kötülüğü gizlemediğim gibi, yapmadığım bir iyiliği de söylemedim. Gerek rezil ve sefil, gerekse asil ve iyilik sever olduğum zamanları tüm içtenliğimle gözler önüne serdim. İç yüzümü tıpkı senin bildiğin gibi dışa vurdum. Ey ebedi Varlık! Kullarını etrafıma topla da itiraflarımı dinlesinler. Topla ki kederlerim karşısında inleyip, çirkefliklerim karşısında utansınlar. Ve hepsi birer birer Taht’ının dibine gelip, kalplerindekini aynı içtenlik ve dürüstlükle itiraf etsinler. Sonra da içlerinden birisi çıkıp, cesaret edebilirse, ‘Ben, bu adamdan daha iyiyim’ desin." Jean-Jacques ROUSSEAU / İTİRAFLAR

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
mücadele

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

Yorumlar (1)

  1. Semt pazarları ne güzeldir bir sıcaklık vardır. İlk defa gittiğiniz bir satıcının önünde bile kırk yıllık dost muamelesi görürsünüz. Bazen derdini paylaşırsın bazen sen dinlersin.. hele de peynir alırsın “abla bak tadına bu güzel en iyisi bu” der belki doğru belki yanlıştır söylediği ama öyle bir söyler ki tadı kötü olsa bile alırsın. İşte o sımsıcak sohbet var ya bir kahvenin kırk yıl hatırı var denir ya pazarda da bir sohbetin kırk yıl hatırı olabiliyor. yüreğinize sağlık tam da semt pazarlarından çıkan sıcaklıkta bir sohbet olmuş.

Bir cevap yazın