Saatleri Ayarlama Enstitüsü
  • Facebook
  • Twitter
  • 15 Mayıs 2020
  • 2
  • 213
  • 1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız
    3 Kişi oy verdi
    Ortalama puan: 5,00.
    Bu yazıya oy vermek ister misiniz?
    Loading...
  • +
  • -
Abone Ol 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Saat: Altmış dakikadan oluşan ve bir günlük sürenin yirmi dörtte birine eşit olan zaman parçası. Saat ayarı: Saatin vakti her an tam olarak gösterebilmesi için gereken ayarlama işi. İlk saatinizi hatırlıyor musunuz? O saati nerede kaybettiniz?  Günde kaç kez saatlerinize bakıyorsunuz? Programlarınızın hepsini düşünün. Nefes aldığımız her an bizi yöneten güçlerin en önemlisinin saat olduğunun […]

Saat: Altmış dakikadan oluşan ve bir günlük sürenin yirmi dörtte birine eşit olan zaman parçası.

Saat ayarı: Saatin vakti her an tam olarak gösterebilmesi için gereken ayarlama işi.

İlk saatinizi hatırlıyor musunuz? O saati nerede kaybettiniz? 

Günde kaç kez saatlerinize bakıyorsunuz? Programlarınızın hepsini düşünün. Nefes aldığımız her an bizi yöneten güçlerin en önemlisinin saat olduğunun farkında mısınız? Zamanın bile dakikliğini kendi üzerinde kurulmuş bir baskı, özgürlüğünüze vurulmuş bir ket olarak hissedenlerden misiniz yoksa! Bunu farketmek beni bir an için ürkütüyor. 

Gerçekten de tik taklar ülkesinin egemenliğinde kayıtsız şartsız yaşamaya çalışıyoruz. Hele de senkronizasyon konusu gerçekten de ne kadar önemli değil mi?

Kimin saati gerçekten doğru? Benim saatim sizinkinden kaç dakika kaç saniye geride ya da ileride? Peki bu doğruluğu tek bir merkezden öğrenseydik?

Saatleri Ayarlama Enstitüsü ’ne hoş geldiniz dostlar.

Türk edebiyatının şahikası, zirvesi.

İnsan psikolojisini çok iyi bilen bir yazar. Dostoyevski, Tolstoy, Kafka’ya selam gönderecek kadar kadını tanıyan, dünya edebiyatındaki kült eserleri aratmayacak tat, felsefi alt metinlerle sizi sizden alan büyük usta.

Tanpınar’ın 1960 yılında kaleme aldığı bu ölümsüz eserini nasıl anlatsam nereden başlasam bilemiyorum. Marquez gibi büyülü bir gerçeklik, Camus tarzı yabancılaşma, Gogolvari kara mizah, Kafka romanlarındaki bürokratik saçmalıklar. 

Zaman, rüya, hayal…

Küçüklüğümde başlayıp bıraktığım, ortaokul ve lise yıllarımda hep elimde olan biraz okuyup biraz bıraktığım, sonradan tamamen okuyunca tekrar tekrar okumak istediğim mükemmel bir lezzet. 

Doğu-batı romanı derler alakası yok, toplu bir deliriş romanıdır. Türk toplumunun modernleşme yolundaki çarpıklığıdır. Dünyevileşme romanıdır. Semboller içinde kayboluştur. Günümüzdeki Türkiye bürokrasisini santim santim o zamanlardan işlemiş, The Fight Club filmindeki Tyler Durden ruhunu o zamanlar yaratmış beslemiş, sabun yapmak yerine saat ayarlatmıştır. İmparatorluktan ulus-devlete geçişin sancılarını mizahi bir dille anlatırken aslında ulus-devlet yaratma politikasını da şiddetli şekilde eleştiriyor. Muzip bir mizah, absürt bir komedi, metaforik bir anlatım. Hayatın kısa bir özeti. Pişmanlığın serenadı. 

O dönemin entellektüel zihninin Avrupa’daki gelişmeleri takip eden ama topraklarından da kopamayan doğuya bağlı halinin ortaya çıkardığı edebi bir alay yaratısı. 

İroni dolu bir resim, modernite gerçeğinin evrensel çelişkilerin derinlemesine idrak edildiği dahiyane bir kurgu, nakış nakış işlenen doğallık, başka hiçbir romanda göremeyeceğiniz yaratıcı benzetmeler…

İnsan-zaman-mekan-eşya ilişkisi üzerine nefis tespitler. 

Bürokrasinin, cemiyetteki yaşam biçimlerinin, ahbap ve akraba ilişkilerin absürtlüğüne çok güzel bakış açıları, yanılgılar, yalnızlıklar.

Tanpınar’ın muhteşem kurgulayıcı zekası için ne desek az kalır. Kahramanın yaşadıklarını alaycı, mizahi ve kimi yerde karikatürize yaşatıyor ve Türk Edebiyatı’nda az görülen grotesk anlatımla yapıyor bunu. Trajik olaylar komedi ve hiciv unsurları üzerinden işlenerek bıyık altından güldürürken aynı anda düşündürüp hüzünlendiriyor. Tanpınar’ın şiirlerinde bulunan melankolik havaya oldukça zıt değil mi? İşte bu da bir kez daha saygı duruşuna yönlendiriyor beni. Bu romanda Tanpınar aynı zamanda Türk Edebiyatı’nda psikanalizin öznede bir süper ego yarattığı olgusunu da işlemiştir. O dönemin Fransızları gibi Bergson Felsefesine önem verişini Freud’u Bergson süzgecinden geçirirken anlatmakta. 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü Konusu

Kitaba başlarken Tanpınar dili ile nasıl başedeceğim, nasıl ilerleyeceğim diye düşünüp önce bir tedirginlik yaşayabilirsiniz lakin ilmek ilmek başlayan o ince üslupla kitabı omuzlayarak devam edeceksiniz.

Dört bölümden oluşan Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının bölüm başlıkları şöyledir: Büyük Ümitler, Küçük hakikatler, Sabaha doğru, Her mevsimin bir sonu vardır. Hayri İrdal’ın öz yaşam öyküsü şeklinde kaleme alınan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, İrdal’ın çocukluğundan itibaren karşılaştığı durum ve kişileri ironik bir dille anlatır. Bölümlerde Tanzimat öncesinden başlayarak cumhuriyet dönemi anlatılıyor bu da her bölümde ayrı ayrı işleniyor. 

Birinci bölüm ‘Büyük Ümitler’  Tanzimat öncesini anlatıyor. Eserin belki de en önemli bölümü bu bence. Yazar, Hayri İrdal’ı kendi ailesi ve babasının dostlarıyla olan iki ayrı çevrede anlatıyor. Bu iki çevrenin ortak özelliği hurafelere, batıl inanışlara sıkı sıkı bağlı olmalarıdır.

İkinci bölüm ‘Küçük Hakikatler’ Tanzimat dönemine ışık tutmaktadır. Hayri İrdal’ın savaştan dönmesini, Emine ile evlenmesini, yaşadığı sıkıntıları, öylesine kurduğu bir cümle nedeniyle geçirdiği hastane günleri, karısının ölümü ve ikinci kez evlenmesi üzerine olan maceraları okuyoruz.

Bu bölümde geçen kıraathane eserin önemli mekanlarındandır. Yazar bu mekanı, bu mekanda zaman geçiren insanları uzun uzun betimlemektedir. Bu kıraathane Doğu ile Batı arasında sıkışan toplumun adeta aynasıdır. Kılık kıyafet ve zihnen bocalayan bireylerin panoramasını sunar yazar.

Bu  bölüm Hayri İrdal’ın velinimetim olarak nitelendirdiği Halit Ayarcı ile tanışması ile sonlanır. Hayri İrdal’ın böylece hayatında yeni bir dönem başlar.

Üçüncü bölüm ‘Sabaha Doğru’, Cumhuriyet döneminin başlarını konu ediniyor. Bu bölümde makam, mevki ve paranın toplumda neden olduğu değişimlere yer veriyor. Hayri İrdal, Halit Ayarcı ile tanışmadan ve kitaba da adını veren Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurulmadan önce toplumun küçük gördüğü, aşağıladığı biriyken; Saatleri Ayarlama Enstitüsü açıldıktan sonra çok yükseklere yerleştirir. Bu bakış açısını ortaya koyarak eleştirilerini aslında eleştirmek istediği doğru yere yönlendirmiştir. Hayri İrdal’ın ve kitabın eleştirdiği aslında Batı taklidi yaşamı benimsemiş insanlar, bürokrasi ve köksüz devrimlerdir.

Dördüncü bölüm ‘Her Mevsimin Bir Sonu Vardır’, Cumhuriyet döneminin devamını anlatmaktadır.  Bütün olayların çözüldüğü, Saatleri Ayarlama Enstitüsünün lağvedilmesi bu bölümde anlatılır.

Bu bölümde toplumun makam, mevkiye göre değişin bakış açısını çok çarpıcı bir şekilde sunuyor. Saatleri Ayarlama Enstitüsünün kapatılacağı haberleri yayılınca insanlar Hayri İrdal’ın evinde Hayri İrdal ve ailesinin zevksizliğini aleni bir şekilde konuşuyor, o sırada Halit Ayarcı bir kurtarıcı gibi Hayri İrdal’ın evine geliyor ve kararın durdurulduğunu bildiriyor. Tüm insanlık maskesini takınarak yine Hayri İrdal ve ailesine duyduğu hayranlığı anlatmaya başlıyor.

Burada zamanda geriye gidelim ve Cumhuriyet gazetesinin 24 Ocak 1963 yılı basımında kitabın konusu ile ilgili şu bölümüne göz atalım:

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün konusu, büyük ölçüde bir dolandırıcılık ola­yıdır. Sonunda kendi yalanı üzerine yıkılıveren bu Enstitü, Hayri İrdal’ın anlat­tığına göre, Halit Ayarcı’nın dehasından fışkıran bir fikirdir. “Enstitü”, bu fikre ve Halit Ayarcı ile Hayri İrdal’ın teşebbüslerine ilgi gösteren bir ortam içinde, birçok tufeyliyi memnun etmek suretiyle gitgide somut bir kılığa giriyor, kurum oluyor, Halit Ayarcı’nın yönetimi altında resmî sektöre de giriyor, hatta parlak günler geçiriyor, bu süre içinde pek çok insan devlet bütçesinden yararlanıyor, ama günün birinde Enstitü bir iskambil kağıdı gibi çöküyor, yenen yeniyor, içi­len içiliyor. İşte bu macerayı Hayri İrdal’ın hatıralarından dinliyoruz.

Hayri İrdal’ın başından geçenleri okurken kendimi yer yer “bu kadar da olmaz ki canım?” derken buldum. Ama bu hissiyatım elbette kalıcı değildi. Tanpınar’ın bu gibi yerlerde hikâyenin dizginlerini eline alıp bizlere nefes alacak aralığı verdiğini fark ettim. Uyku ile uyanıklık, rüya ile gerçek arasındaki ince çizgide gidip geldim, o dönemi en ince ayrıntısına kadar yaşadım. Kendimizi yüz yıl öncesini anlatan bir filmin içinde gibi hissettim. Hayri İrdal’ın maceralarını yanı başından takip ettim, olan bitenlere tanık oldum. Ayrıca 1961 yılında yayımlanmış bir kitap için oldukça sinematografik anlatım içinde defalarca kayboldum.

Kahramanların her biri ayrı ayrı roman konusu benim için. Hatta mübarek isimli saat bile romanın onemli kahramanlarından biri. Kahramanlar öylesine güzel anlatılıp, tasvir edilmiş ki biraz uğraşsam tiplerini dahi çizebilirim. Hatta Hayri İrdal’ı yolda görsem işte bu diye selam veririm. 

Hayri İrdal’ın Cemal beyin ya da Nevzat Hanım’ın ete kemiğe bürünüp yanımda bitivermesini şiddetle istedim. İnsan psikolojisini en ufak ayrıntılarına kadar deşiyor nefret, kıskançlık, öfke gibi duygular mizahın da yardımıyla gülünç bir şekilde gözlerimin önüne geliyor. Ayrıca Şerbetçibaşı elması, mahkemesi ve Hayri İrdal’ ın Dr. Ramiz tarafından psikanaliz tedavisi bölümleri başlı başına bir komedidir. Organizasyon şeması o kadar başarılıdır ki bugünlere de ornek olmuş ve devlet dairelerinden benzer organizasyon yapıları kullanılır olmuştur. 

Özellikle Doktor Ramiz karakteri benim için ayrı özeldir.Ülkenin bilim dünyasını, pozitif algılamayı, nesnelliği, figüratif anlamda temsil eden kişidir. Adli Tıp Kurumunda çalışır. Psikanalitik Cemiyetini kurmuş; altı yıl boyunca tozlu koltukların arasında sadece iki kere konferans vermiş; bu konferanslarda genellikle kendisi dâhil herkes uyumuştur. Roman boyunca Dr. Ramiz’in bilimsel niteliğinden şüphe ederiz; absürde varan tedavi yöntemleri karşısında şaşırmakla kalmaz kuşkuya düşeriz. Özellikle rüya siparişleri kısmında çok güldürücü ve düşündürücü.Tanpınar’ın maksadı Ramiz üzerinden modern psikiyatri ile alay etmek midir? Böyle olduğunu düşünülüyor.

Temelde roman boyunca “bir rüya hâli” yaşayan karakterler, zamanın gerçeklerinden bağımsız hareket ediyorlar. Eserin okur algısındaki “rüya” yansıması da buradan kaynaklanıyor. Buna göre, Doktor Ramiz’in “rüya reçetesi” gibi, Halit Ayarcı’nın da “Saatleri ayarlama rüyası” benzer sembolik göndermelerle kurgulanıyor. Toplumsal yetersizlikleri işaret eden birer saçmalık olarak tuhaf bir bütünlük oluşturuyorlar. 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü sanırım daha sayfalarca yazılsa bitmeyecek bende ve tüm edebi metinlerde.

Bu arada günümüze bir zaman sıçraması yapalım. Günümüzde gps sistemlerinin yer kontrol merkezleri için saatleri ayarlama ensitüsü demek yanlış olmayacaktır. Gerçek hayat versiyonu 19. yüzyılda Londra’da Belville ailesi tarafından icra edilmiştir. her hafta saatlerini Greenwich Gözlemevi’ndeki saate göre ayarlayan Belvilleler hafta içinde cüzi bir miktar karşılığında insanlara saatin kaç olduğunu söyleyerek geçimlerini sağlamışlar, hatta bu hizmet o kadar tutulmuş ki Ruth Belville Greenwich Time Lady olarak anılmaktaymış. Düşünsenize adamların 7/24 yaptığı tek şey dünyanın uzay-zamanı bükmesinden kaynaklanan uydu ve yer arası zaman farklılıklarını gidermeye çalışmak. Tanpınar görseydi bu günleri keşke ne dersiniz?

Son olarak Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün TRT Radyo Tiyatrosu tarafından seslendirilmiş halini de dinlemek isteyenler için bir link bırakıyorum.

Sevgi ve selam ile.

Aynur KESKİN

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

2 yorum

  1. Saatleri Ayarlama Enstitüsü ve Tanpınar hele de insan , zaman, mekan ve eşya yorumu çok ama çok güzel bir yorum olmuş. yüreğinize sağlık. Umarım Tanpınar’ı yeni neslede sevdirebiliriz:)

  2. Tanpınar’ın genç nesillere mutlaka tanıtılması ve okutulması gerekiyor. Hocam çok güzel bir kitap tanıtımı olmuş kaleminize sağlık.

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM