“Şu kavga bir bitse dersin, Acıkmasam dersin, Yorulmasam dersin; Çişim gelmese dersin, Uykum gelmese dersin; Ölsem desene!” Orhan Veli’nin en güzel ve en manidar şiirlerinden biridir ‘Rahat’ isimli bu şiir… AZ YAŞA ÇOK YAŞA YAZILAN GELİR BAŞA İnsanoğlu, çok özel durumlar haricinde ölmek istemez. Hatta var olduğu günden bu yana hep ölümsüzlük peşinde koşmuştur. İnsanlık tarihinin belki de ilk bilim […]
“Şu kavga bir bitse dersin,
Acıkmasam dersin,
Yorulmasam dersin;
Çişim gelmese dersin,
Uykum gelmese dersin;
Ölsem desene!”
AZ YAŞA ÇOK YAŞA
YAZILAN GELİR BAŞA
İnsanoğlu, çok özel durumlar haricinde ölmek istemez. Hatta var olduğu günden bu yana hep ölümsüzlük peşinde koşmuştur.
İnsanlık tarihinin belki de ilk bilim adamları olan simyacıların, iki büyük hedefi vardı. Madenlerin altına dönüştürülmesi ve ölümsüzlük…
Hepimizin bildiği gibi Lokman Hekim’in ölümsüzlük iksirini bulduğu ama köprüden geçerken dereye düşürdüğü efsanesi yüzyıllardır dilden dile dolaşır.
Çok uzun yıllar yaşlanmadan genç kalarak yaşamak ya da ölümsüzlük hala daha hemen hemen bütün insanların hayalidir. Yabancıların ‘Pencea’ adını verdikleri ölümsüzlük iksirini bulma çalışmaları da hız kesmeden devam eder.
Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir makale bu konu üzerineydi. Cambridge Üniversitesi’nden gerontolog (yaşlılık sorunları uzmanı) Aubrey de Grey, hiç bitmeyen bir gençlik yöntemi üzerine çalıştığını, bu yöntem sayesinde de insanoğlunun uzun yıllar yaşayabileceğini söylemiş.
Grey’in geliştirdiği terapi yöntemiyle; bölünme yeteneğini kaybetmiş olan hücre yok edilip, sağlıklı hücreye kendini yenileme ve çoğalma imkanı veriliyor. Çalışmalarının sürdürdüğünü belirten Aubrey de Grey, 60 yaşındaki bir kişiyi, 90 yaşına ulaşmadan tam 30 sene boyunca 60 yaşında tutabileceğini belirtmiş.
Bu yöntemle her 30 senede bir gençleşme olanağı sunularak, kişi uzun yıllar hayatta kalabilecekmiş. 6 ila 8 yıl arasında gerçekleşmesi beklenen bu biyolojik devrim sayesinde insanlar 1000 yıl yaşayabilecekmiş.
Zira her an abuk sabuk bir trafik kazasına kurban gidebilirsiniz, asker uğurlamasında ya da bir düğünde havaya sıkılan bir serseri kurşuna hedef olabilirsiniz, eğer bir kadınsanız kocanız ya da sevgiliniz sizi bıçaklayabilir, trafikte yol vermediğiniz biri tarafından öldürülebilirsiniz, grip olduğunuz için gittiğiniz hastanede yanlış tedavi yüzünden can verebilirsiniz…
Başkaları ne düşünür bilmiyorum ama her gün;
‘Nerde o eski bilmemneler’ diye hiç durmadan yaşadığı andan şikayet eden,
Yıllardır birbirinin tıpatıp aynısı olan günleri yaşayıp bıkmadan usanmadan hayatının monoton ve sıkıcı olduğunu söyleyip duran,
‘Zamane gençleri de çok fena canım’ diyerek çevresindeki herkesle kavga eden ve dünyanın sürekli kötü insanlarla dolduğundan şekvacı olan,
Caddelerde, sokaklarda, işyerlerinde sürekli asık suratla dolaşan, yüzünden mutsuzluk akan,
Uzun yıllar içinde yaşamak istediği halde birlikte yaşadığı insanları, hayvanları, bitkileri hiç düşünmeyen,
Yani aslında saçma sapan bir hayat yaşadığını kendisi de kabul eden bir insanın neden uzun yaşamak istediğini bir türlü anlamam.
Herkes kabul eder ki; doğum devam ettiği sürece ölümsüzlük, dünyayı yaşanmaz hale getirir. Sanırım asıl istenen şu:
‘Herkes ölsün, ben yaşayayım.’
Oysa önemli olan kaç yıl yaşadığınız değil, nasıl yaşadığınızdır.
Kuran-ı Kerim, Ankebut Suresi 57. Ayette; ‘Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz’ der.
Bu ayetin ışığında Anadolu insanı ne güzel çözmüş ve türkülere yazmış olayı;
‘Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasa…’
Ahmet KESKİN
Yüreğinize sağlık hocam. Lokman Hekim’in köprüsü Adana’dadır her geçtiğimde anarım o hikayeyi.