Serpil Tuncer
Serpil  Tuncer
meltemfas@hotmail.com
O Hep Öyküyü Sevdi
  • 0
  • 142
  • 16 Nisan 2020 Perşembe
  • 1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız
    1 Kişi oy verdi
    Ortalama puan: 5,00.
    Bu yazıya oy vermek ister misiniz?
    Loading...
  • +
  • -

“1950 kuşağı öykücüleri arasında yer alan Vüs’at O. (Orhan) Bener (1922-2005), 1950’de New York Herald Tribune Gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin ortaklaşa düzenledikleri öykü yarışmasına ‘Dost’ adlı öyküsü ile katılarak edebiyat dünyasına adım atmıştır. ‘Dost’ aynı zamanda yazarın ilk öyküsüdür. 1950’de başlayan yazı hayatını 2001 yılında on bir kitapla tamamlamıştır. Edebiyatımıza altı öykü, iki roman, […]

“1950 kuşağı öykücüleri arasında yer alan Vüs’at O. (Orhan) Bener (1922-2005), 1950’de New York Herald Tribune Gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin ortaklaşa düzenledikleri öykü yarışmasına ‘Dost’ adlı öyküsü ile katılarak edebiyat dünyasına adım atmıştır. ‘Dost’ aynı zamanda yazarın ilk öyküsüdür. 1950’de başlayan yazı hayatını 2001 yılında on bir kitapla tamamlamıştır. Edebiyatımıza altı öykü, iki roman, iki tiyatro ve bir şiir olmak üzere on bir kitap kazandırmıştır. Her ne kadar farklı türlerde eser yazmışsa da onun Türk edebiyatındaki yerini belirleyen öykücülüğüdür.”1

Vüs’at Bener’in dünyaya gelmesi de hayli ilginçtir. Babasının öğretmenlik mesleğinden dolayı aile zorunlu olarak Samsun’da bulunmaktadır. Annesinin doğum sancıları başladığında Yunanlıların Samsun’u top ateşine tutması nedeniyle ebeye haber verilemez. Bu yüzden Vüs’at O. Bener top sesleri altında dünyaya gelir. Üstelik yazara ailesi tarafından verilen isim de ilginçtir. Vüs’at; bolluk, genişlik, imkân ve uzam anlamına gelmektedir. Vüs’at O. adının açılımı Vüs’at Orhan şeklindedir fakat “Orhan” ismini yazar kendi isteğiyle sonradan alır. Bununla ilgili Vüs’at O.

Bener ismi ile ilgili olarak şunları söylemektedir:

“Aslında benim adımı babam Vüs’at olarak koymuş; ancak okul yıllarında arkadaşlarımın bu adı telaffuz edememeleri üzerine babama, bana, ikinci bir isim daha koyması için ısrar ettim. O sıralar Erhan da doğmuştu. Onun adından da etkilenerek ‘Orhan’ ismini nüfus kâğıdıma eklettik. İlk öyküm yayınlanana kadar ‘Orhan’ adını kullandım. Ancak adım ile ilgili o kadar çok hata yapılıyor ki bizlerin toplum olarak isimlere önem vermeyen insanlar olduğumuzu düşünüyorum ve bu nedenle öykülerimdeki kahramanlara isim vermiyorum.” 2 demiş ve bu arada öykü kahramanlarının neden isimsiz olduklarının da açıklamasını yapmıştır.

Düzenli bir aile ortamında iyi bir eğitim alarak yetişen Vüs’at ve Erhan okuma alışkanlıklarını küçük yaşta edinmiştir. Vüs’at ortaokulu bitirdiği zaman çağın bütün edebiyatçılarının kitaplarını okumuştur. Şüphesiz ki bu eğitimin Vüs’at’ın derslerinde çok büyük etkisi vardır. “’Ortaokulu bitirdiğim zamanki verdiğim yazılı kâğıtlarımı okuyan öğretmenlerimin, ‘Olağanüstü, bu bacaksız nasıl yazmış bunları.’ dedikleri olurdu. Sivas’tayken anımsıyorum, bisiklete binmişim de giderken yolda durdurmuşlardı, ‘Sen nereden çıkardın oğlum, bu lafları, ne güzel yazmışsın’ falan.’ diye övgüler alır Vüs’at Bener. Benzer olaylarla birçok defa karşılaşacaktır.” 3

“Okul günleri ders çalışarak vaktini değerlendiren Vüs’at Bener, izin günleri sinemaya ve tiyatroya gitmektedir. Ortaokul yıllarında başlayan sinema tutkusu hayatının sonuna kadar devam etmiştir.”4

 “Yazar, 1950 yılında Ankara’ya atanır. Bu yıllarda kardeşi Erhan Bener de Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 3. sınıf öğrencisidir. Vüs’at O. Bener, Ankara’ya atandıktan sonra kardeşi Erhan Bener’in edebiyata düşkün arkadaşlarından oluşan bir gruba katılır. O sırada New York Herald Tribune ve Yeni İstanbul gazeteleri ortaklaşa bir öykü yarışması düzenlemektedir. Erhan Bener ve arkadaşları Vüs’at O. Bener’in bu yarışmaya katılması için teşvik ederler. Yazar, 28 yaşında ‘Dost’ öyküsünü bu nedenle yazar.”5

1953 yılının 1 Ağustos’unda yazar askeriyeden ayrılır ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırır. Eşinin maaşıyla geçinmek zorunda kalan Vüs’at O Bener’in zor günleri başlamıştır. Ailesinden ve eşinden gördüğü destekle okumaya kararlıdır. Bu zor günleri şöyle anlatır: “Kış bastırdı. Soğuk, eksi yirmilere ulaştı çarçabuk. Fakülte Cebeci’de. Mebus evleri Cebeci arası yayan bir saat en az. Dersleri izlemeliyim. Kaçırırsam ipin ucunu, bir yıl güme gider. Düşüyorum yollara. Ne denli erken davransam, amfi dolmuş oluyor hınca hınç öğrencilerle. En arka sıralarda bile oturacak yer bulamıyorum.

Hoca’nın sesini işitmek olası değil üstelik. Hem ne yapıyor hocaların çoğu, açıp kitabını okuyor düpedüz! Bir ay mı, daha mı fazla sonra, direnmenin yersizliğine karar verdim. Otur evinde, çalış daha iyi. Paltoma bürünüyorum. Tutumlu olmamız gerek, soba gündüzleri yakılmayacak. Hazır paraya can mı dayanır, erimeye yüz tuttu bile. Bir yandan bu böyle gitmeyecek, iş bulmalısın diyorum. Kardeşim Erhan Bener’den yardım isteyemem.

Emekliye ayrılan babam, en bunalımlı çağını yaşıyor, aldığı emekli aylığı gülünç. Yanına gittiler Erhan Bener’in. İstanbul’da Sultanahmet’te çok kötü bir kira evinde babam, annem, kız kardeşim; Erhan Bener’in aylığının katkısıyla güç bela geçiniyor, yaşam savaşı veriyorlar Bir arkadaşımın yardımıyla İstatistik Enstitüsü’nde (6.- lira) gündelikli iş bulduğum sıra mıydı, iyi anımsamıyorum, yine Erhan Bener yetişti imdadımıza. Hesap Uzman Yardımcısıydı o zamanlar. Bergama’ya teftişe gittiğinde, rahmetli eşimin mirasçılarıyla görüşür, peşine düşmediğim miras hisseme karşılık 4000 TL. alır, gönderir bana. Hiç unutmam karım Raziye Nugay’la birbirimize sarılmış, ağlaşmıştık. Karım, ‘Eh fakülte bitinceye kadar bu para yeter bize!’ diyordu. Ben, yine de bu paraya — çok gerekmedikçe — dokunmamaktan yanaydım. Fakülte bitti diyelim, aksamadan. Bir yıl da avukatlık staj süresi var. Büro açacağız sözde, neyle?”6

“Açlığımı simitle ya da poğaçayla bastırarak Milli Kütüphane ’ye gidiyorum, saat (18.00–22.00) arası fırsat buldukça sıcak, sessiz salonda kafamı toplayıp hukuk dilini çözmeye çabalıyorum. Bereket Osmanlıcam iyi. Türkân Rado’nun Almancadan çevirdiği Roma Hukuku Dersleri kitabı da içinden çıkamadığım bu dalda büyük yararı dokunuyor bana. Ne ki, sağlığım 2018 bozuluyor git gide. Bırakmalıyım Enstitü ’deki işimi. Hastalanıp yataklara düşersem beter yıkılırım. Karım, yine destekliyor beni. ‘Ayrıl, ne yapalım…’ Oysa – adını anımsayamadığım – Şube Müdürüm, pek memnun benden. ‘Üç ay ücretsiz izinli sayalım seni.’ Şaşılacak kadar çabuk kavramışım istatistik kurallarını, inceliklerini. Beni İsveç’e bile gönderebilirmiş! Ah, daha hafif bir iş bulabilsem. Örneğin gece işi. Gündüzler bana kalsa…”7

En başta söylediğimiz gibi edebiyatın değişik türlerinde yapıtlar vermesine karşın onun yerine belirleyen öykücülüğüdür. Öyküye eğilimi diğer türlerin önündedir. Bununla ilgili yazar şunları söylemektedir: “Genel olarak yazın türleri içerisinde eğilimim öyküye. Roman yazarken bile hep öykünün etkisiyle yazmışım. Öykü egemen yani, romanın tanımını yapsak, büyük bir süreç içerisinde insan ilişkilerinin gelişimi veya dünya görüşü, yaşam dilimini ele alırken, daha büyük, daha geniş ve daha az çeşitli diyebiliriz. Öykü, çok kısa bir süreçte bunları ele alıyor. Yani romana pek uymuyor. Temel olarak benim konumumda öykücülük ağır basıyor. Romana hazırlıktan ziyade öyküye dönüştürme söz konusu.”8

O hiçbir zaman öykücü kimliğinden vazgeçmemiştir. Cüneyd Ayral, Vüs’at O. Bener’le yapmış olduğu bir söyleyişinde şu soruyu sorar:

“O zaman sözcük ustası mısın?”

Vüs’at O. Bener ise bu soruyu şöyle cevaplar:

“Ustası da değilim, mümkün olsa da en acemi olabilsem! Ustalık demek kepazelik demek, çünkü ustalık bir şeyin sürekli biçimde tekrarı anlamına geliyor.”19

Son olarak Feridun Andaç, Vüs’at O. Bener’in öykücülüğü hakkında şunları söylemektedir: “Türkçenin bütün renklerini, ritmini, bir anlatıyı biçimlendirmedeki güzelliğini görüyorsunuz. Bener, burada salt bir “üslup”çu değildir. Anlatımındaki yoğunlukla arka plandakini göstermede başarılı bir atmosfer yaratır. O, bu hüneriyle de öyküsünün buluşma noktalarının özünü yansıtmaktadır.”9

Her kalem günü gelince tükenmeye mahkûmdur. Bir yazar için en acı olanı, ölümün onu bulması ve yazacak onca şeyi varken, noktayı erkenden sayfa sonuna koyuvermesidir. 2004 yılında konulan KOAH teşhisinden sonra yazar oksijen makinesine bağlı olarak yaşamak zorunda kalır. 31 Mayıs 2005 tarihinde yazar aramızdan ayrılır.

KAYNAKÇA

1- Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 1

2-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:6/ Antakyalı Banu, Vüs’at O. Bener ’in Öykücülüğü, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana, Şubat 2002, S:11

3-Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 8/ Demet Eşmekaya, “Vüs’at O. Bener ‘Aklımca Varsa İşlevim; Karanlıkları Ortaya Koyarak, Aklıklara Dikkat Çekmektir.’”, Dil Dergisi, S. 110, Aralık 2001, s. 84

4-Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 11

5-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:23 11-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:27-28/ Bener Erhan, “Vüs’at O. Bener İçin”, Vüs’at O. Bener Özel Sayısı, Dil Dergisi, Sayı:110, Aralık, 2001, s. 7–17

6-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:31-32/Gültekin, Alpagut, Bir Tuhaf Yalvaç, Norgunk Yayınları. İstanbul, 2004

7-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:33/Gültekin, Alpagut, Bir Tuhaf Yalvaç, Norgunk Yayınları. İstanbul, 2004 S:201

8-Andaç Feridun Öykü Yazmak Öyküyü Düşünmek Doruk Yayınları 2008 İstanbul S:268 /Bener Vüs’at O. Düşler Öyküler ve İmge Öyküler, Ö. Karabulut’un Yaptığı Söyleyişinden Ağustos-Eylül 2003

9- Andaç Feridun Öykü Yazmak Öyküyü Düşünmek “ Vüs’at O.Bener’ in Öykü Evrenine Giriş” Doruk Yayınları 2008 İstanbul S:280 21-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:49/ Bener Ayşe, “Vüs’at’sız”, İmge Öyküler Der. S. 4, Ankara, Ağustos-Eylül 2005, s. 114–116

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM