Bu hafta beni adı ile etkileyen Kabil’i Yetiştirmek kitabından bahsedeceğim. Havva ve Adem’in oğulları olan, Kabil ve Habil’in hikayesini duymuşsunuzdur mutlaka. İki erkek kardeş Tanrı’yı memnun etmek için ellerinde ne varsa Tanrı’ya sunarlar. Kabil tarlasındaki meyveleri, Habil ise sürüsündeki değerli bir koyunu getirir. Tanrı Habil’in hediyesini memnuniyetle karşılar; ama Kabil’inkilerle hiç ilgilenmez. Dolayısıyla Kabil aşağılanmış […]
Bu hafta beni adı ile etkileyen Kabil’i Yetiştirmek kitabından bahsedeceğim. Havva ve Adem’in oğulları olan, Kabil ve Habil’in hikayesini duymuşsunuzdur mutlaka. İki erkek kardeş Tanrı’yı memnun etmek için ellerinde ne varsa Tanrı’ya sunarlar. Kabil tarlasındaki meyveleri, Habil ise sürüsündeki değerli bir koyunu getirir. Tanrı Habil’in hediyesini memnuniyetle karşılar; ama Kabil’inkilerle hiç ilgilenmez. Dolayısıyla Kabil aşağılanmış hisseder. Bu durumda Kabil’in yüzü düşmüştür ama yine de ağzından duygularını ifade edecek tek bir söz çıkmaz. Rivayete göre Tanrı Kabil’i sert bir şekilde uyarıp doğru olanı yapmasını öğütler. Bu azarlanma karşısında incinmiş Kabil öfkeyle kendine hakim olamayıp kardeşi Habil’i öldürür.
Aslında Kabil ve Habil üzerinden anlatılan bu hikayede, bir reddediliş üzerinden yaşadığı hayal kırıklığı ve utançta, empati yoksunluğunda, dürtüsel biçimde eyleme döktüğü öfkesinde günümüz oğlan çocuğunun yansımasını görebiliriz. İşte bu yüzden bu kitabı bir oğlan çocuğunun gelecekte nasıl bir erkeğe dönüşeceğini umursayan herkesin okumasını isterim.
Emin olun, Kabil’i Yetiştirmek kitabında oğlan çocuklarına yönelik kafanızda oluşmuş toplumsal kalıpları yerle bir edecek. Şöyle ki toplumumuzda maalesef kabul görmüş bir kalıp var: ‘Erkek güçlü olmalı, sert görünmeli, çektiği acıyı göstermemeli, korku, kaygı, üzüntü gibi duyguları hissedip ifade etmemeli. Çünkü bu duygular maalesef toplumca algılarımızın oynanması neticesinde ‘dişil’ kabul ediliyor. Ve bu sebeple toplumumuzda oğlan, duygularına hükmetmesi gerektiğini düşünerek büyüyor.
Mesela bir örnek: Oğlanların depresyonu çoğunlukla yok sayılır. Çünkü oğlan, duygularını dile getirmeden yüklenmeli, yalnızlık kalesine çekilmelidir. Peki bunun yükünü düşünebiliyor musunuz? Çok karmaşık ve güçlü duyguları bastırmaya çalışıyorsunuz ve içinizdeki bu çatışma bastırılamaz hale geldiğinde, ruhun teslim olma şekli depresyon. Ve çoğunlukla çocuk ya da yetişkin, böyle bir durumda yani depresyonda, vicdanından ve içindekilerle yüzleşmekten kaçmak için alkol, uyuşturucu, kontrolsüz cinsellik gibi kendini uyuşturan şeylere yöneliyor. Ya da, yapılan çalışmalar gösteriyor ki, ergenliğin sonlarında intihar edenlerin %86’sı, daha önceki dönemlerde intihar edenlerin %80’i hep oğlan. Neden? Hiç düşündünüz mü, henüz hayatının baharında, bir oğlan neden intihar eder?!
Toplumca unuttuğumuz bir konu var, ya da bilemiyorum belki bilgi eksikliğimizden kaynaklı bu durum. Hepimizin beyninin bir tarafı eril bir tarafı dişil. Bu gerçeği bir kenara fırlatıp sen oğlansın sen de kızsın gibi keskin bir parçalama yaptığımızda şöyle bir yanlış algıya teslim ediyoruz kendimizi. Oğlanlara nazik ve duyarlı, empatik hisleri dişil, kadınsı olarak gösteriyoruz. Ve oğlan çocuğuna farkında olarak ya da olmayarak bu hislerden uzak durmasını öğretiyoruz. Düşünelim beraber, belki de bu yüzden ergenlikte ya da yetişkinlikte bir erkeğin kendi cinsinden olmayan birini ‘diğeri’ olarak görüp onu kafasında zayıf ve güçsüz olarak tanımlayıp onun üstünde egemenlik kurma isteği duyması, kendi içindeki hassas ve duyarlı tarafla yüzleşmekten, onu kabul etmekten korktuğu için olabilir mi?
Mesela sokakta yürüyoruz. Çok perişan, çaresiz birini gördük. O an o kişinin yanından geçip gidiyoruz. Hatta çoğu zaman o kişiyi görmemezlikten gelmeyi seçiyoruz. Neden, hiç düşündünüz mü? Belki de o kişinin bize yansıttığı çaresizlik, kendi içimizde yüzleşmekten kaçtığımız kendi çaresizliğimizdir kim bilir!
Konuya geri dönersem, elbette kadın ve erkeğin farklı olduğu noktalar var. Ama duygular, hisler her insanda ortak, insanı insan yapan da bu duygular değil mi zaten. Yani işin özü bir oğlanı yetiştirirken içindeki o dişiliği yok edip empatiden yoksun yetiştirdiğimizde oğlan kendindeki bir parçadan nefret ederek büyüyor. Sonra da sert ataerkil sistemden, kadın cinayetlerinden paçamızı kurtaramıyoruz. Neden, bu cinayetler bitmek bilmiyor diye hayıflanıyoruz…
Özetle,
Oğlanlara duygusal sınavlardan, hiddete kapılmadan geçmeyi, duygusal okuryazarlığı kazanabilmeyi, her öfkelendiğinde insanları incitemeyeceğini, davranışlarının başkalarını nasıl etkilediğini düşünmesi gerektiğini, öfkesini kontrol etmenin onu hanım evladı yapmayacağını öğrenmelerinde yardımcı olmalıyız. Oğlanların saldırgan, öfkeli davranışlarına ‘erkek çocuğu işte ne yapalım!’ diye bahane üretmek yerine; oğlanlara öz kontrol, empati, duygusal dürüstlük, ahlaki sorumluluk gibi konularda yardımcı olalım.
Yalnızca bilişsel yatırımın değil aynı zamanda duygusal yatırımın da anlam bulduğu yarınlara…
Çok güzel bir anlatım olmuş kaleminize yüreğinize sağlık…
Çok teşekkür ederim, faydası olsun inşaAllah.
Sağol güzel arkadaşım, sanırım kitap her okuyuşta farklı bir idrak sunuyor insana.
Kitabı okumuştum fakat senin anlatımınla çok daha keyif aldığımı fark ettim, ne güzel çıkarımların olmuş.
Yüreğine, kalemine sağlık Melda’cığım.
♥️♥️♥️