Kainat ‘ın yaratılışında adeta sonsuz, sayısız olan varlıkların nizam ve intizamında görülen sayısız hikmetler ve gayeler var. Bu amaçların başında hiç şüphesiz Allah (cc) ın kendini tanıtma ve tanınma isteği gelir. Yaratmak Allah’a Aittir Cenab-ı Hakk’ın da kainatı ve içindeki varlıkları yaratması, ihtiyacından dolayı değildir. Şüphesiz ki Allah alemlerden müstağnidir. Cenab- Hak yarattığı alemlerin hiçbir […]
Kainat ‘ın yaratılışında adeta sonsuz, sayısız olan varlıkların nizam ve intizamında görülen sayısız hikmetler ve gayeler var. Bu amaçların başında hiç şüphesiz Allah (cc) ın kendini tanıtma ve tanınma isteği gelir.
Cenab-ı Hakk’ın da kainatı ve içindeki varlıkları yaratması, ihtiyacından dolayı değildir. Şüphesiz ki Allah alemlerden müstağnidir. Cenab- Hak yarattığı alemlerin hiçbir şeyine muhtaç değildir. Bunları yaratmakla zat-ı ve sıfatında bir eksilme ya da bir artma düşünülemez. Yaratmasaydı da, sonsuz kemalinde hiçbir eksiklik ya da fazlalık olmazdı. Mesela; parlak yıldızlarla yaldızlanmış gök kubbenin üzerimize döşenmesinde, yeryüzünün rengarenk çiçeklerle bezenip ayağımızın altına serilmesinde bütün faydalar yarattıklarına aittir. Evet, bütün alemler O’nun icadıyla var olduğu gibi, bütün ihtiyaçlarını da O’nun tükenmez hazinelerinden tedarik eder ve bütün kemalatlarını O’nun mukaddes ve ezeli kemalinden almaktadır. Demek ki insanoğlu için, Allah’ı tanımaktan daha önemli bir mesele yoktur. Kaldı ki Allah (cc) ın tanınmadığı bir yerde Allah’a nasıl kulluk edilebilir. Allah’ı bilmek ve bulmak maksadıyla samimi düşünülse, bu alemleri yaratanın, mahlukatına hiçbir cihetle muhtaç olmadığı anlaşılır.
Kainatın yaratılış hikmetlerine gelince bunlar iki anlamda düşünülebilir. Birincisi; Cenab- Hakka, ikincisi ise hayat sahiplerine, özellikle şuur ve akıl sahiplerine bakar. Kainatın yaratılmasındaki en büyük hikmet, Allah’ın kudretinin muhteşemliğini, zenginliğinin genişliğini, ihsanının meyvelerini, şefkat ve merhametinin sonsuzluğunu, kainattaki varlık aynalarında bizzat görmek istemesidir. Kemalindeki zatının kutsi sıfatlarını ve Esma-ül Hüsnasını sevdiği gibi, o esmanın tezahürünü de, yani varlıklar üzerindeki tecellilerini de sever. Buysa kainatın yaratılmasını gerektirir! Cenab-ı Hakk’ın kendi zat ve sıfat ve esmaül hüsnasını sevmesi hak olduğu gibi, bu esmaların tezahürünü de istemesi haktır! Elbette kâinatı yaratmakla lütfunu, keremini, ihsanını, ikramını onda göstermesi, kainatı yaratmasından daha kıymetlidir. Mesela bir padişahın hazinelerinde bulunan çeşit çeşit mücevherleri, türlü türlü nimetleri emri altındaki halkına ihsan etmesi, onları hazinesinde saklamasından daha hayırlıdır. Keza bir alimin ilim ve eserlerinden başkalarının faydalanması , hiçbir eser yazmamasından daha faydalıdır. İşte Allah-ü Teala Hz. bu kainat sarayını ve içinde misafir olan bizleri eserlerinden haberdar etmek, ortak etmek, şahit etmek için yaratmıştır.
İlahi
Belki de sadece O’nun varlığına ve birliğine iman etmekten, cehennem kurulunu kurup sadece o kurula baktığını düşünmekten ileri gittik artık. Binlerce şükür! Bildik ve öğrendik nice sevildiğimizi. Sorgusuz, sualsiz, çabasız, sınavsız koskoca bir kainat verildi hediye olarak. Ne için? Bilinmek, anlaşılmak, sevilmek ve iman etmek için! Ufacık bir jeste defalarca kez teşekkür etmeye özen gösterdiğimiz bu yalan alem içinde, bir parça tefekkür sonucu asıl teşekkür etmemiz gerekenin kim olduğunu anlayabiliriz.
Allah razı olsun canım kardeşim, çok güzel bir anlatım, sağolun,varolun ?
Hepimizden razıdır insaALLAH kardeşim ?Zaman ayırıp okumuşsunuz,sağolasınız ?
Ufacık bir jeste defalarca kez teşekkür etmeye özen gösterdiğimiz bu yalan alem içinde, bir parça tefekkür sonucu asıl teşekkür etmemiz gerekenin kim olduğunu anlayabiliriz.
Nefis özet.
Kalemine sağlık Can Şadan’ım ♥️
Ahh idrak ettirene kurban olurum??Sabahın bu saatinde zaman ayırıp okuman öyle kıymetli ki ?Varolasın, nur olasın kardeşim.