Zeyyat Selimoğlu Kimdir? Zeyyat Selimoğlu 1923 yılında İstanbul’da doğar. Ailesi aslen Rizelidir. 1952 yılında hukuk fakültesini bitirir ve bir süre avukatlık yaptıktan sonra baba mesleği olan armatörlükle uğraşır. Selimoğlu’nun hayatında en önemli etken babasıdır. Alman Lisesi’nden sonra hukuk fakültesine gönderdiği oğlunun mezun olduktan sonra ise kendi işini yapmasını ister. Babası gemicilikle uğraşmaktadır. Selimoğlu da yük […]
Zeyyat Selimoğlu 1923 yılında İstanbul’da doğar. Ailesi aslen Rizelidir. 1952 yılında hukuk fakültesini bitirir ve bir süre avukatlık yaptıktan sonra baba mesleği olan armatörlükle uğraşır.
Selimoğlu’nun hayatında en önemli etken babasıdır. Alman Lisesi’nden sonra hukuk fakültesine gönderdiği oğlunun mezun olduktan sonra ise kendi işini yapmasını ister. Babası gemicilikle uğraşmaktadır. Selimoğlu da yük gemisiyle yabancı ülkelere uzun seferlere çıkar. Aylarca memleketini ve ailesini görmeden gurbet çekerek ekmeğini denizden çıkaran gemicilerin çalışma hayatlarına yakından şahit olur. Tıpkı Alman Lisesi’nde okuması gibi gemicilikle uğraşması da ona yazmak için bol malzeme bulma imkânı verir. Çünkü Zeyyat Selimoğlu gördüğü ve yaşadıklarını eserlerine konu olarak seçen bir yazardır. Bir süre deniz ticaretiyle uğraşan yazarın gönlü hep edebiyattan yanadır. Öyle ki sanki gemide, çalışmak için değil de gemi adamlarını gözlemleyip onların hikâyelerini yazmak için bulunur. Bir zaman, gemi karaya vurup bozulur ve o da gemiciliği bırakarak kara hayatına döner. 1
Lise eğitimini yaptığı Alman Lisesi’nde Goethe, Schiller, Kleist gibi isimleri okur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Borchert’ten başlayarak, savaş sonrası çağdaş Alman yazarlarını, onların dünyaca tanınmasını sağlayan savaş izlenimi ve anılarından kaynaklanan savaşın ve savaş sonrasının zorluklarını, çöküntülerini yansıtan öykü ve romanları “zevkle” okuduğunu söyleyen yazar bunlar arasında daha sonra bazılarından çeviriler de yapacağı Heinrich Böll, Günter Grass, Wolfdietrich Schnurre, Siegfried Lenz, Hans Erich Nossack gibi isimler sayar.
Çağdaş Amerikan edebiyatından ise Faulkner, Hemingway, Steinbeck’i ilk sıralarda okur. Hemingway kısa ve uzun öyküleri, özellikle İhtiyar Balıkçı’sı Steinbeck’in Gazap Üzümleri, Bitmeyen Kavga ve Fareler ve İnsanlar’ı anımsadığı kitaplar arasındadır. Ruslardan Gogol ile Çehov ve Çek yazar Bohumil önemli gördüğü yazarlardandır.2
Yazmaya başlamadan önce sıkı bir okurdu. O dönemlerde okuduğu kitapların özellikleri de onun, eserlerinde yoğunlaştığı meselelerin şekillenmesine önayak olacak nitelikteydi: “Babamın deniz ticareti işiyle ilgili olarak, denizden, özellikle denizcilerden kaynaklanan kitaplar da her zaman ilgi odağım olmuştur. Çevremizde sürekli bu konumda insanların var olması, onların renkli dünyalarından, renkli serüvenlerinden etkilenmiş olmam, bu konulardaki kitaplara ilişkin bir ilgi alanı doğurmuştur elbette.”3 diyerek deniz ve deniz adamlarını anlatmaya, neden bu denli tutkun olduğunu da açıklamış olur. O, denizi en olağan haliyle anlatmış, denizcilerin bitmek tükenmeyen kavgalarını, zorluklarını, yaşam mücadelelerini ve tutkularını eserlerine yansıtmıştır.
Türk edebiyatında Halikarnas Balıkçı’sından sonra deniz ve deniz yaşamını en çok anlatan öykücülerimizdendir. Deniz onda tutkudur. Adeta canlı bir varlık gibidir. Hatta gemilerin bile ölümü olur ve bu ölüm yazar tarafından oldukça hazin bir dille anlatılır. “Doklarda Gemi” isimli öyküsünde bir geminin karaya oturuşunu ve geminin zaman içerisinde ölüme nasıl teslim olduğunu şöyle anlatır: Bir tarihte kuma oturmuş bir gemi görmüştüm, koca bir yük gemisi. Denizler yüklendiği gibi beş bin tonluk gemiyi karaya oturtmuştu, hem de baştankara değil de kıyıdaki kumsallara borda bordaya. Kumsal önünde geminin bordosu duvar gibi yükseliyordu, çelikten bir duvar. Geminin oturduğu kıyı, kasabanın oldukça ıssız bir kumsalıydı. Gemi en azından bir yıl orada kaldı, kumsalın dibinde, kurtarılamadı. Yapılan kurtarma teşebbüsleri boşa gidince, gemi kendi haline bırakıldı fil mezarlığındaki filler gibi. Zamanla kum iyice sardı çevresini, doldurdu. Ben görmeye gittiğim gün, geminin bordosuyla kumsal artık iç içeydi, su sızmıyordu aralarından.
Yaşadıkları gibi, gemilerin öldüğüne de inanıyorum. Gemileri iki tür ölüm bekler. Nasıl mı? Neden soruyorsun peki aklına yatmıyorsa? Gördün mü? Soruyorsun. Çünkü sen de inanmıyorsun, ondan. Evet, iki tür ölüm. Dur, dinle bak, kulak ver çekiç sesleri, hiç durmadan inip kalkan çekiçlerin sesleri, duyuyor musun? Utanç kıyılarında çekiçler çalışıyor. Bir gemiyi öldürüyorlar orada. Balyozlar ve çekiçler altında can veriyor bir gemi, parça parça doğranıyor. Bir gemi için en utanılacak ölüm işte. Bu utanç kıyılarında insanların eline bir düştü mü, sonu geldi demektir. Bu kirli, lağımlı kıyılar utanç kıyılarıdır. İşe yaramaz duruma girdi mi bir gemi, hurda bir at gibi bu kıyılara vurur, ölümü bekler. Akbabalar gibi üşüşüyor hurdacılar o zaman.4 Selimoğlu 1955 yılında “Kavganın Sonu ve Başı” isimli öykü kitabını yayımlar, fakat asıl çıkışını 1969’da yayımladığı “Direğin Tepesinde Bir Adam” eseriyle yapar. Bu eser, 1970 Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık bulunur.5
Sonraki yıllarda da Koca Deniz’de İki Nokta’yla 1974 Türk Dil Kurumu Hikâye Ödülü’nü, Derin Dondurucu İçin Öykü adlı kitabıyla da 1994 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanır. Ayrıca yazara Edebiyatçılar Derneğince Onur Ödülü, Hürriyet Gösteri dergisi tarafından da Türkçeye katkılarından dolayı teşekkür plaketi verilmiştir. Hikâyeciliğinin yanında iki roman bir de hatıra kitabı kaleme alan yazarın yirminin üzerinde çevirisi ve bir de radyo oyunu bulunmaktadır.6 Yazar; roman, hikâye, çeviri gibi çok geniş bir sahada eserler vermesine rağmen özellikle öykücülüğüyle ön plana çıkar. Selimoğlu, bir tür olarak öyküyü kendine daha yakın bulur. Romanın hazırlık safhası çok detaylı olduğundan Selimoğlu bu türe mesafelidir. Öyküyü az sözle çok şey anlatma sanatı olarak gören yazar, öyküye “yüz metre koşucusu” benzetmesi yapar.7
“Öykü, içinde yaşayan insanların neler yaptıklarını, neler yapamadıklarını, onların umutlarını, umutsuzluklarını anlatmamdır.” Kendine özgü öykü tanımını bu şekilde yapar Zeyyat Selimoğlu. Ona göre öykü bir anlatımdır. Kendisi bu anlatımı uzatmaz, yaymaz. Anlattığı birkaç çizgiyle yoğunlaşmış bir anlatımı olan yazar öyküdeki fazlalıkları atar. Bu durumun sonucu olarak da özgünlük yakalanır. Eğer bir öykü anlatımıyla daha önce yazılanlara benzemiyorsa, sonra yazılanlar da onun gibi olamıyorsa, yani anlatımında, olayında ve kişilerinde bir “özellik” varsa o öykü özgün ve gerçek bir sanat yapıtıdır.”8der.
Çünkü hikâye de şiir gibi daha candan, daha doğal ve daha “kendiliğinden”dir. Şiir ve hikâye okuyucuya nasılsa öyle görünürler. Romanda ise tuvaletini yapmak, kaşını almak, yüzünü boyamak gibi hazırlıklar bulunur. Şiirle hikâyenin de birbirinden ayrı yönleri vardır: “Şiir ‘söyleme’dir, hikâye bir ‘anlatma’.” Daha somut bir ayrım da var. Şiir ile hikâyenin ticari yanları zayıf, romanın güçlü…”9
Zeyyat Selimoğlu’nun öykülerinde mekân, çok baskın bir öğedir. Bazen kahramanların eylemlerine sıradan bir dekor olur bazen kahramanın arayış ve farkındalık sürecinde işlevsel rol alır, ancak Selimoğlu’nun öykülerinde mekân çoğunlukla kahramanların önüne geçebilecek ölçüde anlam barındırır. Örneğin “Çiçekli Dağ Sokağı” ve “Bir Ada Soyunuyor” öykülerinde mekân, başlı başına öykü kahramanıdır. Zeyyat Selimoğlu deniz tutkunu olduğu için denizcilerin yaşamını öykülerinin odağı yapar. Bu yüzden öykülerde temel mekân denizdir. Deniz, simgesel bir anlam ve önem taşır. Bunun dışında, çevresel mekân olarak İstanbul, Rize, İtalya, Almanya gibi ülke ve şehirler öykü mekânlarından bazılarıdır.10
“Yaşar Kemal, Çukurova’nın rengidir. Kemal Tahir, bozkırın rengi idi, Bekir Yıldız Güneydoğu’nun… Zeyyat Selimoğlu ise Karadeniz’in, özellikle de “deniz”in rengi idi. “Deniz”i yazarken kahramanları “gemi” adamlarıydı. Bu yüzden olsa gerek, edebiyatımızda da “direğin tepesinde bir adam” kimliğiyle yaşadı.”11 diyerek onun öykülerinde mekân olarak denizi seçtiğini vurgulamıştır. Öykülerinde yer verdiği kurgulara gelince; Zeyyat Selimoğlu’nun öykülerinde sosyal adaletsizlik; emek-ücret eşitsizliği, menfaat ilişkileri, haksızlık karşısında suskun kalınması gibi konularda eleştirel bir tavırla işlenir. Devlet gücünü arkasına alıp menfaati için çalışan politikacılar, kaba kuvvet örgütlenmesiyle başkasına çalışma olanağı tanımayan meslek grupları, hileli yollarla kazanç sağlamaya çalışan yoz kişiler aracılığıyla anlatılan sosyal adaletsizlik, yozlaşmanın temel sebebidir. Sosyal adaletin tesis edilmesinin önündeki en büyük engel olan güç ve sermaye sahipleri, yoksulluktan kurtulmak için her şeyi yapabilecek kişileri maşa olarak seçer ve bunları sömürür. Bu insanlar “adil olmayana karşı direnç gösterip savunma geliştiremediği için çaresizce boyun eğici konumuna düşer.”12
Selimoğlu’nun roman/uzun hikâye tarzındaki “Deprem” isimli eseri 1981 yılında Atıf Yılmaz tarafından “Delikan” ismiyle sinemaya uyarlanmıştır. Selimoğlu’nun “Deprem” adlı yapıtında, insanın doğasının bozulma sebebi olarak medeniyeti ve çarpık kentleşmeyi gösterir. Modern şehirler başlı başına bir yapaylığın eseridir. Maddi ve manevi her şeyde nesnellik ve yapaylığın olduğunu ve doğallıktan hiçbir eserin olmadığı bir mekân özelliği taşır. Caddeleri, sokakları, binaları, yolları, eğlence yerleri, dinlenme yerleri, alışveriş merkezleri hepsi birer tasarımın ürünü olan şehir ortamında yaşamak zorunda bırakılan insanın davranışları da yapay, doğallıktan uzak ve çoğu kez yapmacıktır. Şehir insanı kendisini doğadan koparmakla varlığını köklerinden koparmıştır.13 Ayrıca 1982 yılında çıkan “Tutkunun Köşeleri” yine roman tarzında verdiği eseridir. “Yavru Kayık, Martılar Adası, Uyumsuz Nuri” adlı öyküleri de çocuklar için kaleme almıştır.
1-Başer, Halil İbrahim, Zeyyat Selimoğlu’nun Hikâyeciliği Üzerine Bir Çalışma Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Konya 2011 S:18
2-Başer, Halil İbrahim, Zeyyat Selimoğlu’nun Hikâyeciliği Üzerine Bir Çalışma Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Konya 2011 S:22
3-http://w w w.adalidergisi.com/cms/adali-dergisi/ 2010-2019/2017/sayi-150-aralik 2017/makale/2287/ gemicilerin-homeros-u-zeyyat-selimoglu erişim tarihi. 10- B01-2019 SELİMOĞLU, Zeyyat “Okurluk Serüvenim,” http:// emeginsanati.forumup.com
4-Ercan Enver, İdil Önemli, Yeni Bir Yüzyıl İçin Gençlere Türk Edebiyatından Öyküler 1 İnkılap Yayınevi İstanbul 2003 S: 198-199
5-Karataş, Mine, Zeyyat Selimoğlu’nun Öykü ve Romanlarında Yapı ve İzlek Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Elazığ 2018 S.7
6-Başer, Halil İbrahim, Zeyyat Selimoğlu’nun Hikâyeciliği Üzerine Bir Çalışma Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Konya 2011 S:24
7-Karataş, Mine, Zeyyat Selimoğlu’nun Öykü ve Romanlarında Yapı ve İzlek Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Elazığ 2018 S.7
8-Başer, Halil İbrahim, Zeyyat Selimoğlu’nun Hikâyeciliği Üzerine Bir Çalışma Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Konya 2011 S:38 “Hızlan Doğan, Sennur Sezer, Kürşat Başar’ın Zeyyet Selimoğlu İle Konuşması”, Gösteri Dergisi, Ocak 1985
9-Başer, Halil İbrahim, Zeyyat Selimoğlu’nun Hikâyeciliği Üzerine Bir Çalışma Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Konya 2011
S:39- Selim İleri’nin Zeyyat Selimoğlu ile Konuşmasından, Gösteri Dergisi, Mayıs 1981
10-Karataş, Mine, Zeyyat Selimoğlu’nun Öykü ve Romanlarında Yapı ve İzlek Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Elazığ 2018 S:29
11-Karataş, Mine, Zeyyat Selimoğlu’nun Öykü ve Romanlarında Yapı ve İzlek Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Elazığ 2018 S.7-8 Durbaş, Refik (2000), “Öyküler Öksüz Kaldı”, Sabah Gazetesi
12-Karataş, Mine, Zeyyat Selimoğlu’nun Öykü ve Romanlarında Yapı ve İzlek Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans
Tezi Elazığ 2018 S:59-Deveci, Mutlu, Halit Ziya Uşaklıgil’in Öykülerinde Yapı ve İzlek, Grafikkent, Elazığ, 2013
13-Topçuoğlu, Zeynep, Berlin “Alexander Meydanı” ve Zeyyat Selimoğlu’nun “Deprem” Adlı Romanlarında Büyükşehir İmgesi Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi Erzurum 2007 s:73
“Öykü, içinde yaşayan insanların neler yaptıklarını, neler yapamadıklarını, onların umutlarını, umutsuzluklarını anlatmamdır.” öykünün tanımını yaparken kendini tanımlamış. Hayran oldum