Akşam yemek pişirirken bir baktım ki cam buğulanmış. Nasıl oldu bilmiyorum, organik zekam bir anda beni cama yönlendirdi ve “şükür” yazdırdı. İlk defa böyle bir şey yaşadım. Normalde bir düşünce geliştirir, camı özellikle buğulandırır ve çocuklar görsün niyetiyle hareket ederdim. ” Şükür “de sırlanan hayat misali… Her neyse, sonra durdum ve düşündüm. “Anda sırlanmış hayat” […]
Akşam yemek pişirirken bir baktım ki cam buğulanmış. Nasıl oldu bilmiyorum, organik zekam bir anda beni cama yönlendirdi ve “şükür” yazdırdı. İlk defa böyle bir şey yaşadım. Normalde bir düşünce geliştirir, camı özellikle buğulandırır ve çocuklar görsün niyetiyle hareket ederdim.
Her neyse, sonra durdum ve düşündüm. “Anda sırlanmış hayat” adlı bir kitap var, okumadıysan henüz yeni yılda kendine hediye et derim. Bir baktım ki o anda sırlanıverdi hayat. Bu bilinçsizce yaptığım şey bir şeyler demek istiyordu bana. Belki daha fazla şükre ihtiyacım vardı, belki şükrü daha fazla eda etmeye, belki de her şeye derman oluverecek bir ilaç söylemeye çalışıyordu bana içimdeki o engin bilge.
Hem son zamanlarda meşhur olan “anda kalma” becerisini hayata geçirebilmenin en püf noktası değil mi şükretmek? Çünkü, şükür toprağından ayrıldığın an, bir ayağın geçmişin pişmanlığına, öbürü de geleceğin türlü türlü kaygılarına gidip saplanıveriyor. Sana verilen o kocaman hediyeyi (bugünü) henüz açmadan kendinle birlikte çöpe atıveriyorsun. Sonra, uğraş ki kurtulabilesin!
Diğer türlü, elindeki kaynaklarla birlikte şükür duygusu deryasında bugününü değerlendirdiğinde her bir şey bereketleniveriyor sanki. Zamanın, muhabbetin, paran, sağlığın….Olduğu kadarıyla neyi kabullenip teşekkür ediyorsan onun bolluğu sarıp sarmalıyor seni. Belki farklı alanlarda istediğin şeylerin yokluğunu yaşıyorsun ama şu an için ihtiyaç değil. Sadece “ihtiyacın olması durumunda, lazım olur diye” istiyorsun. Ve bugün için sana lazım olmayan ancak yarın olabilir endişesiyle bugünden onun yokluğunu yaşıyorsun. Ve bir şeylerin yokluğunu yaşadıkça da bu sefer o yokluğu bereketlendiriyorsun. Yokluk da bereketlenir mi deme! Bereketleniyor şükürsüzlükle, söylenmeyle, şikayetle, öflerle püflerle, gelecek kaygılarıyla…
Küçükken elma yemeyi çok severdim ki hala severim. Hızlı hızlı büyük bir iştahla yerken rahmetli anneannem derdi ki:
O zaman anladığım söylenemez, ama şimdi anlıyorum ki her bir lokmayı şükürle yediğinde sahip olduğun birçok nimeti fark ediyorsun. O anda sağlıklı olduğunu, elindeki elmanın rengini gördüğünü, tadını alabildiğini, ısıracak dişlerin, sindirebilecek sağlıkta bir miden olduğunu, ve kendin tutabilecek bir elin olduğunu fark ediyorsun ve daha neler neler…(Bu aslında bildiğin bir farkındalık çalışması ki mindfulness eğitmlerinde kuru üzüm egzersizi vardır, buna benzer.)
Her bir lokmanı bu farkındalıkla yediğini düşünsene, cennete gitmeden bu dünyada cennetini yaratmış oluyorsun aslında. İşte o cennetin anahtarı da şükürde sırlanıyor…
O zaman, yazabildiğime, paylaşabildiğime ve kısmen şükredebildiğime sonsuz “şükür” lerle…
Şükürler olsun içindeki güzellikleri bizimle paylaştırana…
Şükretmemi istemeseydi şükredebilme yetimi vermezdi.Işte bu yüzden her gün #bugünhiçşükrettinizmi etiketini paylaşıyor ve önce kendime hatırlatıyorum.Ne iyi geldi şu saatte,şu an da bu yazı anlatamam.Çok şükür,binlerce şükür…
sonsuz şükürler olsun “şükredebilme “gücünü verene