Geçen hafta “Bereket Tanrıçası Ne Diyor?” demiştik şimdi devam edelim. Herhangi bir konuda beklentiye giriyor ve bolluğunu tıkadığını düşünüyorsan şiri adlı bir sembolü hatırlatıyor sana bereket tanrıçası. Malum, beklentiye girdiğin an, şu andan uzaklaşmış oluyor ya geçmişe ya geleceğe takılıp sürükleniveriyorsun. Nedir bu şiri sembolü? Şiri sembolü iki adet ters J harfinden oluşan 4 okun […]
Geçen hafta “Bereket Tanrıçası Ne Diyor?” demiştik şimdi devam edelim.
Herhangi bir konuda beklentiye giriyor ve bolluğunu tıkadığını düşünüyorsan şiri adlı bir sembolü hatırlatıyor sana bereket tanrıçası. Malum, beklentiye girdiğin an, şu andan uzaklaşmış oluyor ya geçmişe ya geleceğe takılıp sürükleniveriyorsun.
Şiri sembolü iki adet ters J harfinden oluşan 4 okun kendinden gittiği, 2 okun da yukarıdan geldiği bir sembol. Aslında şunu temsil ediyor: Almak için her zaman daha çok vermelisin. Bildiğin, bilmediğin, bilinçsiz bir şekilde ektiğin tüm olumsuz düşüncelerinden arınmak ve daha temiz bir yol oluşturmak için bir adım daha fazla vermelisin ki sende bir boşluk/alan açılsın ve alma enerjisine hazır olabilesin.
Yokken ne yapar, varken ne yaparsınız?
Verebilmek deyince de aklıma şu kıssa geldi. Bir diyara misafir giden bir alim, oranın önde gelen bir alimine sorar:
Alim cevap verir:
Misafir zat der ki:
Vermek, böyle kıymetli. Hatta, her güne mutlaka bir sadaka niyetimiz olmalı diye düşünüyorum; geçmişte bilinçsizce yarattığımız olumsuz düşünceleri, ektiğimiz olumsuz tohumları temizlemek için.
Küçükken hatırlıyorum, eve ne zaman yeni bir şey gelse, bir önceki benzer şeyi annem hemen birine hediye eder veya ihtiyacı olana verirdi. Diyelim ki arkadaşı hediye olarak etek aldı anneme, hemen evdeki başka eteğini yerinden çıkartır vermek üzere ayırırdı veya birisi üzerindeki bir şeyi mi beğendi anında çıkartır hediye ederdi, çok sevse bile. Sonra, gayet kendinden ve sistemden emin derdi ki:
Canım annemin reiki bilgisi yoktu elbet ama şimdi her öğrendiğim öğretide onun izlerine rastlamak paha biçilmez bir duygu. (Çünkü, eğitmek karşısına geçip bilgi vermek değil, tam aksine bir şey söylemeden hal diliyle yaşamak.)
İşte, olumlu düşünmek böyle olmalı. Tüm hücrelerine kadar inanmalı insan, verdikçe sana daha çok verileceğine, paylaştıkça sendekinin daha da bereketleneceğine iman etmeli insan.
Bu arada, İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın 2017 verilerine göre dünyanın en zengin 8 kişisinin serveti, dünyanın yarısını oluşturan 3,6 milyar nüfusun servetine eşitmiş. Şimdi, verebilme ve paylaşabilmenin gücü daha da ortaya çıkıyor sanırım. Yoksulluğu önlemek için ilave bir projeye çok da gerek yok sanki. Tek ihtiyacımız eğitim ve daha çok paylaşmak.
Necip Fazıl Kısakürek’in çok sevdiğim sözüyle noktalayalım yazımızı:
“Bilseydiniz tadını, ekmeği paylaşmak ekmeğin kendisinden daha lezzetlidir.”
O zaman, ne zamanki bir tıkanıklık ve darlık yaşarsan o alanda bir boşluk yarat ki o tıkanıklık açılsın ve daha çok gelsin kolaylıkla, bolluk ve bereketle…
Salih Amel dediğimiz şey tam da böyle bir şey. Selam vermek mesela! Ver gitsin…Selam veren,sevgi verenleriniz çok olsun,verdikçe çoğalsın, verdikçe dönsün alemden size…Daha ne çok söyleyesim, yazasım var bir bilseniz;) İçimi coşturdu yazınız…
Cann reyhanim bir bilsek ekmeği paylaşmanin tadının ekmekten daha güzel oldugunu allaha sukrettigim en buyuk lütuf cocuklugumdan beri vermek beni almaktan daha mutlu etmistir her zaman…yüreğine bereket can reyhanımm
Devam etmeli bu yazı Can Reyhan’ım.
Her satırda yeni bir ders var, yeni bir öğreti.
Kendi anlamlarımı buldum içinde, kaç tane “Aha” oldu bir bilsen.
İyi ki varsın.
Kalemine ve o güzel gönlüne sağlık ♥️