Serpil Tuncer
Serpil  Tuncer
meltemfas@hotmail.com
‘O Masal Anlatmadı Ben İnandım’ Kitabının Yazarı Birsel Alver İle Röportaj
  • 0
  • 149
  • 07 Aralık 2019 Cumartesi
  • 1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız
    2 Kişi oy verdi
    Ortalama puan: 5,00.
    Bu yazıya oy vermek ister misiniz?
    Loading...
  • +
  • -

Bugün konuğumuz ‘O Masal Anlatmadı Ben İnandım’ Kitabının Yazarı Birsel Alver -Birsel Hanım bize kendinizden bahseder misiniz? -1981 yılının sulu selli bir Ağustos gününde Sivas-Gölova’da doğmuşum. Kendimi sıklıkla Anadolu çocuğu, taşra kızı diye tanıtırım. Evliyim ve iki çocuğum var, eşimle beraber bir kuaför salonunda güzellik uzmanlığı ve makyözlük yapıyorum. Doğduğumdan beri dönüyor tekerlek. Yaşamak denen […]

Bugün konuğumuz ‘O Masal Anlatmadı Ben İnandım’ Kitabının Yazarı Birsel Alver

-Birsel Hanım bize kendinizden bahseder misiniz?

-1981 yılının sulu selli bir Ağustos gününde Sivas-Gölova’da doğmuşum. Kendimi sıklıkla Anadolu çocuğu, taşra kızı diye tanıtırım. Evliyim ve iki çocuğum var, eşimle beraber bir kuaför salonunda güzellik uzmanlığı ve makyözlük yapıyorum. Doğduğumdan beri dönüyor tekerlek. Yaşamak denen saltanatı sürdürüyorum kendi çapımda…

-Yazma serüveninize ilk şiirler ile mi başladınız?

-Yazmak denen yolculukta şiirin ayrı bir yolu vardır ama ilk değildir. Yazmaya ilk başlamam okul kompozisyonları ki -tüm sınıfa okurdum onları- hocam o zaman notumu verirdi. Bunu saymazsak Yeşilay için liseler arası bir öykü yarışması vardı, uzun uzadıya yaklaşık yetmiş, seksen sayfa yazdığım kitabımı öğretmenimle ortak ilerletiyorduk. Hemen hemen her satırımı yazınca gidip öğretmenime okurdum. Yorum yapardı ve daha iyisini yazarsın deyip gönderirdi beni. Daha yarışmaya gitmeden babam o defteri yakaladı ve benim hayatım olduğunu sanıp yırttı. “Enjektördü” adı, o günden sonra yazdıklarımın benim hayatım sanılmasından korktum ve bazı şeyleri saklamak adına şiire sığındım. Metaforlar yeteri kadar ben ve sen olabiliyordu ne güzel. O yüzden şiir daha fazla oldu hayatımda. Başka bir yeri vardır bende, ben kurtarıcım olarak gördüm şiiri. Eğer şiire sığınmasaydım bugün bir yazar olamazdım sanıyorum…

-Demek “Enjektör” babanızın gazabına uğradı. İlginç bir adı varmış. Roman mıydı?

-Hayır öykü.

-Peki “Cuma” romanınızdaki ana karakter ve kurgu hakkında bilgi alabilir miyiz?

-Ana karakter Osman Hamdi Bey’in tablosunu yaptığı Kaplumbağa terbiyecisi… Yani Ahmet’tir . Ben ahın med-i dedim ona, uzatılmış bir ah… Ah ile vah ile geçen bir ömrün edebi tasviri… Çok etkilerdi tablo beni, onun hayatına dair birçok şeyi bildiğimi sanırdım, yakın bir dostumun fotoğrafına bakıyormuş gibi tablonun önünde saatlerce kalırdım. İlk ve en uzun yazım oldu.  Kendi dünyamdaki insanı, dostluğu, yardımlaşmayı ve iyiliği yazdım. Ahmet ve onun yolu üzerinde ona bulaşan başka hayatlarla… Osmanlı şifahanelerinin sadece şifa değil de ilim de dağıttığını bunun benim kahramanımın alnına nasıl yazıldığını anlattım, Lale Devrini anlattım ama asıl anlattığım edepli bir aşkın başlamadan bitişiydi. Elele tutuşmanın başlattığı bir aşkın bitişi… Bir sürü keşke…

Kurgu ise tamamen hayatımıza giren hiç kimsenin boş yere girmediğiyle ilgiliydi. Sonuçta biz bizim hayatımıza bulaşanların ortak bir karışımıydık benim gözümde… Özlemişiz öyle hayatları onu gördüm, okuyan birçok kimseden güzel geri dönüşler aldım ama ne ağladık kitaba…

-“O Masal Anlatmadı, Ben İnandım” adlı eserinizden bahsedebilir misiniz?

-Bence bir derleme oldu o çalışmam. İçinde deneme de var öykü de… Daha mistik ve daha şiirsel bir dili var… Mesela ön yargıyı anlattım konserve kutusuyla, hak yiyen insanları anlattım sandık güveleriyle, bir de daha önceden gazetede yazdığım ‘Ramazan Öykülerinden’ bir kaçı var. Bir de benim için en özeli o oldu sanıyorum; ilk şiir kitabım ‘Toprak Öyküsünden’ bir şiiri öyküleştirdim. Şiirin açıklamasını öyküleştirerek yazdım. Çünkü gerçek bir taneydi, şiirde olsun öyküde olsun aynı gerçek anlatılıyordu. Ve gerçek hayatın analiziydi onlar, neticede masal değildi. Kendi tecrübe ettiklerim ve duyduklarım var o çalışmamda. İnsanı anlattım, insanın ruh halini ve yaşamını…

-‘Toprak Öyküsünden’  kısa bir bölüm vererek bu röportajı zenginleştirmek isterim. İşte kitaptan bir bölüm…

Elimde bir sürü masal hangi ambara koysam az, hangi kilere koysam fazla gelir…

Masallardan geliyor herkes gibi her şey de…

Önümde iki seçenek vardı; ya yaşadıklarımın masal olduğunu zannedip unutacaktım, ya da masalı yaşayan bir kahraman olup masalıma sahip çıkacaktım. Ben ikinci seçeneği seçtim. İnandım ama o masal anlatmadı, ben inandım…

-Yazmak için esin kaynaklarınız neler, bir yazar olarak kendinizi nasıl besliyorsunuz?

-En iyi esin kaynağım yaşamak diyebilirim, ânı, insanı, olayı, durumu saatlerce günlerce yaşamak, empati kurup bambaşka açıdan bakabilmek ve serde yatan köy çocuğu en temel esinim, bir de unutulmuş eski müzikleri kaldırıp oturturum karşıma tozlu raflar arasından o da çok uzun ve güzel bir yol çizer yazmakla benim arama, dinleyerek beslenirim… Bir de kuşlar… Her şeyi söyleyen ve ölen kuşlar…

-Birsel ALVER YAZICI ne okur?

-Ziyadesiyle insan okur, bakışlardan merhameti ve acıyı okur. Ruh halime göre o an elime ne geçse okurum. Benim okuma anlayışımda yazı olsun yeter… Bu aralar birçok edebiyat dergisi ve yeni çıkan şiir kitaplarını okuyorum. Deneme deyince Nazan Bekiroğlu ve öyküde de Serpil Tuncer okuyorum. ‘Kuşları Uğurlama Sanatı’ çok etkilemişti beni. Şiirde Cemal Süreyya, Ümit Yaşar Oğuzcan en favorimdir ama geniş bir kitaplığım var.  Bir ara klasiklere sığınırım, genelde soğuk ve kış aylarında olur… Dostoyevski’nin bambaşka bir yeri vardır bende. Ayrıca daha pastoral ve lirik yazanlarda kendimi bulurum diyebilirim. Birçok yazar ve şair vardır, sıralama yapamam ki…

-‘Nar Öyküsünü’ okumuştum. ‘Toprak Öyküsü ’nü de öyle. Eser adları öykü olmasına rağmen aslında bu her iki eser de şiirdi ve incelediğim kadarıyla şiirlerinizde Anadolu figürleri baskındı. Yani bu toprakları yazmışsınız. Anadolulu bir kadın olarak şiirde Anadolulu olmak nasıl bir duygu?

-Öncelikle şiir kitapların adının öykü olma sebebi şiirlerin her birinin bir başka öyküyü anlatmasıdır. Zannımca şiir de öyküdür aksi yoktur ki.  Anadolulu olmak bir histen çıktı bende bu bir yaşam biçimi oldu. Fakat şöyle de bir yanım var; şu halimle şehre eksik, Anadolu’ya fazla geliyorum. Anadolu’nun bildiğini şehirden saklamıyorken şehirden bildiğimi Anadolu’dan saklıyorum şiirlerimde, ya da bazen tam zıttı oluyor, ikisi de birbirine karışıyor. Utangaç ve mahcup şehirli insanların da başlarını tarlalardaki ekin gibi yana eğdiğini görüyorum. Ya da alıç ağacı gibi verimli ama yabani ve dikenli bir insan görüyorum karşımda. Hani bir alacağım var biliyorum ki o da alacak benden ama aramıza dikenden bir mesafe giriyor…

 -Hâlihazırda yazmaya devam ettiğiniz çalışmanız var mı?

-Yazmak bir cüret işiydi ve ben cüretkâr davrandım. Kalemim ve gücüm elverdiği müddetçe yazacağım ve yazmaya çalışacağım.  Şu sıralar defterimde yersiz yurtsuz binlerce kelime birikiyor öykü ve şiir adına ama asıl istediğim büyük annemin öyküsünü bitirebilmek ama öyle kırık bir hikâye ki yazarken ağlıyorum ve bırakıyorum… Uzayacak böyle…

-Teşekkür ederiz https://www.biriktirdiklerim.com/  adına yapılan bu güzel sohbet için. İtiraf etmeliyim ki içten bir sohbet oldu.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM